Ahmet Taşgetiren Star Gazetesi

Lozan savaşı

Lozan zafer mi hezimet mi?” Kadir Mısıroğlu’nun yıllar önce kitabına başlık olarak koyduğu bu soru, içinde o kadar geniş bir tartışmayı barındırıyor ki... Onun için Cumhurbaşkanı...

02 Ekim 2016 | 5.210 okunma

Lozan zafer mi hezimet mi?”

Kadir Mısıroğlu’nun yıllar önce kitabına başlık olarak koyduğu bu soru, içinde o kadar geniş bir tartışmayı barındırıyor ki...

Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Sevr’de ölümü gösterdiler ve Lozan’ı bize zafer diye yutturdular” sözünün tansiyonu birdenbire yükseltmesine şaşırmamak gerekir.

Gelinen nokta, 93 yıl sonra Cumhurbaşkanı’nın tartışmanın bir yerinde, hem de nerede ise asırlık resmi çizgiden farklı olarak sorgulayıcı konumda yer almasından ibaret.

Aslında Lozan tartışması, daha anlaşma müzakerelerinin yapıldığı günlerde başlamış ve Büyük Millet Meclisi’nde kıyametler kopmuş. “Şurası misak-ı milli içindeydi, neden bıraktınız?” soruları çınlamış Meclis duvarlarında...

Lozan, Osmanlı’nın reddi, Cumhuriyet’in kuruluş belgesi gibi idealize edilince, hatta kutsanınca bir başka tartışma damarı açılmış.

Lozan denilince birçok başlık var aslında tartışılacak.

Aslında Lozan’ı imzalayan İsmet İnönü, nihai noktada ona imza yetkisi veren Mustafa Kemal de, onları onaylayan Meclis iradesi de, Lozan’ı savunma sadedinde “Orada alınabilecek olanların alındığı” kanaatindedirler. Bunun altına Birinci Dünya Savaşına girerken Osmanlı’nın zaten bittiği, savaş sonunda mağluplar safında kaldığı, Anadolu’nun canını dişine takarak milli mücadeleyi verdiği ama savaşı daha öteye götürecek takatinin bulunmadığı kanaatleri de eklenir.

Bir şey daha söylenir: Yeni Türkiye güçlendikçe, Lozan’ın problemli yanlarını restore etmeye yönelmiştir. Hatay’ın ilhakı, Boğazlar statüsünün Montreux sözleşmesi ile değişmesi gibi...

Bu savunmaya yönelik sorgulama ise “Batı dünyasının, özellikle İngiltere’nin düşmanlığından çekinildiği için Lozan’da direnilmemiştir” şeklinde sürüp gelir.

Bir şey daha denir: Lozan’da aslında Türkiye’nin sistem sorunu tartışılmış ve o gün İtilaf Devletleri, bugün ise toptan “Batı dünyası” dediğimiz dünyanın “Yeni Türkiye”ye düşmanlık etmemesi öngörülmüştür.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bu defa “Sen Sorosçu değilsin” kriteri 22 Kasım 2024 | 986 Okunma Suud’daki rezillik 21 Kasım 2024 | 4.372 Okunma İç barış – İç cephe 19 Kasım 2024 | 640 Okunma Belediye hesaplaşmasından öte… 17 Kasım 2024 | 491 Okunma Musallada yatan insanlığımız 15 Kasım 2024 | 397 Okunma