En kötü şey oldu: Namuslu, şerefli bir kadına isnadda bulunuldu. “Onun kaseti var, o esaret altında” dendi. “Kaseti var” ifadesinin nasıl dizginsizce, nasıl filtreden geçirilmeden ve nasıl herkese izafe edilecek bir karalama mekanizmasına dönüştüğü örneklendi.
Ne kaseti arkadaş?
“Kaset” bağlantılı ifadelerin nerelere çekileceği akla gelmedi mi? Neyi ima ediyorsun?
Benzeri bir cümle sizin için kullanılsa ne hissederdiniz?
Hadi çık bakalım işin içinden? Bir cümle kurdun, kendi söylemlerinin tamamının üzerine kezzap
döktün.
Meral Akşener, şu geçen 20 yıl içinde ortaya koyduğu şahsiyet numuneleri ile haysiyetini ispat etmiş bir simadır.
28 Şubat’ın en karanlık günlerinde, kimi askerlerin fırtına estirdiği, siyasilerin sapır sapır döküldüğü günlerde ayakta kalan nadir isimlerdendir. “Gidin söyleyin o kadına, onu Kızılay’da kazığa oturturum” haberini yollayan generale o ünlü “Kazıklı Voyvoda” cevabını veren İçişleri Bakanıdır.
Latif Erdoğan, tepkilerden sonra gelen açıklamalarında kasetten kendisine GYV Başkanı Mustafa Yeşil’in bahsettiğini açıkladı ancak bu açıklama Akşener’e yönelik ilk kötülüğü ortadan kaldırmadı.
Paralel Yapı konusunda Latif Erdoğan’ın “içerden” bilgileri kamuoyunun Camia’yı daha net tanımasında etkili oldu. Bu gerçek. Ama Meral Akşener’le ilgili sözlerin her şeyi problemli hale getirdiğini görmek lazım.
Burada şunu da ifade etmek isterim: Paralel Yapı ile ilgili olarak sürdürülen mücadelede kapsam konusu dikkatle değerlendirilmeli, “kurunun yanında yaşın yanması” meselesi, Ergenekon-Balyoz operasyonlarında yaşandığına benzer sonuçlara yol açmamalıdır. Daha açıkça söyleyelim: Hedefe varmak için her şey meşru değil. Belki Camia oralara sürüklendi, o yapı ile mücadele edenler de oralara sürüklenmemeli. Ne söylem olarak ne eylem olarak...