Son MGK’dan çıkan tehdit değerlendirmesi ve ona bağlı Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (nam-ı diğer Kırmızı Kitap) ile Türkiye’de yeni bir dönemin başladığı kuşkusuzdur.
Bu yeni dönemin Cumhurbaşkanı’nın Ak Parti içinden çıktığı, Ak Parti’li Hükümet üyelerinin ve Ak Parti’nin belirlediği sivil - askeri bürokrat ağırlığının yer aldığı bir MGK’da formatlanması önemli bir farklılık oluşturuyor.
Bu dönem ayrıca “Paralel Yapı” ve “Legal görünümlü illegal yapı” tanımlaması ile, Ak Parti iktidarında mesafeli durulan “iç tehdit” kavramını yeniden öne çıkarması ile bir farklılık oluşturuyor.
Ve nihayet bu dönem, düne kadar “akraba” diye nitelenebilecek, ve yine düne kadar “islami hüviyet içinde zikredilen” bir yapıyı “iç tehdit” kapsamında görmesi ile bir farklılık oluşturuyor.
İslami oluşumların “irtica” tanımlamasıyla “iç tehdit” kapsamı içinde zikredildiği “Kırmızı Kitap”lar laik- kemalist dönemlerin geleneği idi. O dönemlerde diyelim bir Başbakan - Başbakan yardımcısı (mesela Erbakan ve Gül) Kırmızı Kitaba baktıklarında kendi isim veya hareketlerini orada “iç tehdit” olarak nitelenmiş görebilirlerdi. MGK toplantıları da yine bir Başbakan’ın ve onun hareketinin videolarda “irticai hareket” olarak sunulduğu ortamlara dönebilirdi.
Ak Parti’nin yılları, bu MGK yapısını, bu MGSB yaklaşımını, bu iç tehdit değerlendirmesini ve devletin bu konsept içinde hazırladığı örgütlenme ve mücadele çizgisini değiştirme mücadelesine sahne oldu denebilir.
Ve şimdi Ak Parti iktidarı, Cumhurbaşkanlığı boyutu dahil, “devlet adına”, “kafa koparma - yok etme” gibi kelimelerle ifadelendirilen çok sert bir mücadele dilini seslendirme noktasına geldi.
Ben, iktidarın bundan çok memnun olduğunu sanmam. Ama kendini buna mecbur hissettiğini zannediyorum. Ama bu işin çok zor olduğunu gördüklerini de tahmin ediyorum.
Zorluk nerelerde?