Hafta sonu (Cuma, Cumartesi, Pazar) İstanbul, önemli bir toplantıya ev sahipliği yapacak.
Marmara İlahiyat Fakültesi, Hüdayi Vakfı ve İstanbul Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü’nün (İSTAM) birlikte düzenlediği, uluslararası nitelikli sempozyumda İslam tasavvufunun ana mecralarından birisi, Nakşibendilik masaya yatırılacak.
Türkiye’den ve dünyadan pek çok ilim adamı, hem Şah Nakşibend’i hem de daha genel anlamda Nakşibendiliği bütün boyutlarıyla tahlil edecekler.
Bu çerçevede, İslam tasavvufunun da enine boyuna tartışılacağı muhakkak.
Konu, İslam, cemaat, tarikat, tasavvuf gibi kavram ve müesseselerin farklı bağlamlarda en uç boyutlarda tartışıldığı bir zamanda, sıhhatli bir bakış açısı yakalamak adına son derece önemli.
Hüdayi Vakfı ve İSTAM birkaç yıl önce de İmam Rabbani Sempozyumu’nu düzenlemişti.
Hem İmam Rabbani, hem Şah Nakşibend, bu iki yıldız simanın içinde yer aldığı ve ilim menşe’li “Hocalar” anlamına Hacegan Yolu, tasavvufta,“Şer-i Şerif duyarlılığı”na özen gösteren bir çizgiyi ifade ediyor.
Bu hassasiyeti yabana atmamak lazım. Bu hassasiyet, farklı kanallardan akımların nüfuzuna maruz kalan tasavvuf ikliminde, kendini belli ölçülerle bağlama dirayetinin göstergesidir. Ve bu hassasiyet, tasavvufun İslam içinde bir terbiye disiplini alanı olmasının garantisidir.
Nakşibendilik, Kur’an’la yola çıkan, Rasulullah ile yola çıkan ve bütün yürüyüşünde bu bağlılıkları gözeten bir seyrü sülukün adıdır.
Hiç kuşkusuz Nakşibendilik gibi aynı hassasiyeti gösteren başka tasavvufi disiplinler de mevcuttur.
Bunları teker teker ilmin ışığında ele almak ve milyonlarca bağlısı bulunan bu alanlar hakkında toplumumuzu aydınlatmak, hayati bir sorumluluktur.