25 Mayıs tarihli yazım “Asıl soru: Veto Amerika’yı hizaya getirecek mi?” şeklindeydi.
Vetoyu İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine karşı kullanıyorduk. Çünkü bu iki ülkede Türkiye’nin “Terör örgütü” diye tanımladığı yapılara faaliyet imkânı veriliyordu. NATO, üyelerinin güvenliğini önceleyen bir örgütse, ona dahil olacak olanlar da diğer ülkelerin güvenliğini tehdit eden yapılara zemin olmamalıydılar. Türkiye haklıydı. Türkiye haklıydı ama Amerika başta olmak üzere NATO’nun diğer üyeleri de Rusya tehdidine karşı bu iki ülkeyi bünyeye almak istiyorlardı.
Müzakereler, müzakereler, geldik Madrid Zirvesine. İlk gün, o iş bitti, İsveç ve Finlandiya ile Türkiye arasında bir mutabakat imzalandı. Artık bu ülkeler, PKK, PYD-YPG ve “Türkiye’de terör örgütü olarak tanımlanan” ifadesiyle mutabakat metnine giren “FETÖ” ve iltisakları ile mücadele edecek.
Biden, Finlandiya ve İsveç liderlerini kanatları altına aldığını sembolize eden fotoğrafla, hedefe ulaştığını dünyaya duyurdu.
Peki sonrası?
Benim yazıma konu olan “Veto’nun ABD’yi hiza getirmek”le ne ilgisi...