O nesil, “Semi’na ve ata’na - İşittik ve itaat ettik” diyen nesildi. O nesil Peygamber’in çağırdığı dava için canını ortaya koyan nesildi.
Ama o nesil aynı zamanda bir savaş nizamı söz konusu olduğunda “Bu kararınız Allah’ın vahyine mi dayanıyor, yoksa kendi görüşünüze mi?” diye soran, “Kendi görüşüme” dendiğinde de, mesela “Bu savaş nizamını şöyle şöyle yapsak daha iyi olabilir” diyen nesildi. O nesil Hazreti Peygamber’in de “Kim oluyorsunuz da benim sözüm üzerine söz söylüyorsunuz” demediği nesildi.
O nesil Halife (devlet başkanı) yanlış yaptığında onu kılıçlarıyla düzelteceğini bizzat Halife’nin yüzüne karşı söyleyen ve Halife’nin de “Yanlış yaptığımda beni tashih edecek bir toplumu yönettiğim için Allah’a hamdediyorum” dediği nesildi.
O nesil, Halife, evlilikleri zorlaştırdığı gerekçesiyle kadınların mehrini sınırlamaya yöneldiğinde içinden, üstelik Mescid’de, üstelik Halife minberde konuşurken, “Sen hangi hakla Allah’ın Kur’an’da kantar kantar bile verilebileceğini bildirdiği bir hakkı sınırlamaya kalkıyorsun” itirazını yapacak “Kadınlar” çıkaran bir nesildi.
Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı sıradaki gerilim, o neslin Hazreti Peygamber’le ilişkileri açısından bakıldığında bizim nesillerimizin dudaklarını uçuklatır? Biraz sonra kuzu kuzu Rasulullah’ın etrafında pelesenk olacak olan insanlar mesela yüreklerine ağır gelen kararlar altına imza atılırken “Sen Allah’ın Peygamberi değil misin?” diye sorarlar Rasulullah’a... Bugün bizim “Ağzım kurusun” diyerek bile söyleyemeyeceğimiz sözlerdir bunlar.
Hazreti Peygamber’e aşk derecesinde bağlıdırlar, hayatlarının anlamını O’nun önderliğinde bulmuşlardır, ama içlerinden geleni söyleme terbiyesini de almışlardır.
O nesil, mesela bir savaşta komutanın İslam’ın ana ölçülerine uymayan kararına itiraz edebilen bir nesildir.
Sağlıklı yönetimler, halkın böylesine bir “murakabe” terbiyesini kuşandığı yönetimlerdir, diye düşünüyorum. Bu, yönetimlerin “Hata”dan korunması için bir imkandır, hatadan korunmayı önemseyen yönetimlere...