Aydın’dan bir dostum yazmış: “Aslında, diyor, Ak Parti iktidar olmadığında ne olacağını düşünmek lazım oy kullanırken...”
Bu, gerçekten önemli bir hassasiyet.
Yaşadığınız iklime, kullandığınız imkanlara, hayat şartlarına alışıyorsunuz ve artık o hayat şartlarının değerini önemsememeye başlıyorsunuz. Hele bir de küçük aksamalar olduğunda içinizden itiraz, hatta isyan duyguları geçmeye başlıyor.
Hani Ak Parti’ye oy verme noktasında tereddütlerden, kararsızlıklardan, rehavetten, hatta “Bir ders verelim”li konuşmalardan bahsediliyor ya...
İşte onları düşünerek “Olmadığında...”yı da dikkate almak gereği üzerinde duruluyor.
Havadaki oksijenin farkında değiliz mesela. Oksijenin farkına en çok ne
zaman varıyoruz, Soma’da kömür ocağında bir nefescik oksijen aradığımızda
değil mi?
Ağzımızdaki dilin, damağın, dişlerin farkında değiliz. Gözlerimizin, kulaklarımızın farkında değiliz. Kalbimizin atışının, ciğerlerimizdeki bronşların çalışmasının farkında değiliz. Değiliz ve onun için onları bize verene karşı sorumluluklarımızın da farkında olamıyoruz çoğu zaman.
Ama gözler olmayıverdiğinde, kulaklar, dil, damak, diş, tat alma duygusu, yutabilme gücü, hazmedebilme, nefes alıp-verebilme, işitebilme duygusu devre dışı kaldığında panik başlıyor. Kalbimiz teklediğinde kalp diye orada hayati bir şeylerin varlığını ve onu düzenli çalışır halde tutmanın önemini idrak ediyoruz. Ben bize lütfedilen nimetleri sayıp, buradan Yaratan’la ilişkilerimizi değerlendirdiğim konferanslarımda dinleyicilerime “Baş parmağınız olmasa gömleğinizin düğmesini ilikleyemezsiniz” diyorum, “Hadi bir deneyin bakalım” diyorum. Bir bardak suyu masadan alıp ağzınıza götürmek için beyninize binlerce mesaj gidip geliyor, o yüzden bardağı burnunuza değil ağzınıza götürüyorsunuz” diyorum. Oysa insan farkında mı suyu ağzına götürürken nasıl bir sistemin devreye girdiğinin?