10 yıldır devam eden 235 sanıklı Ergenekon davasında önce Yargıtay bozma kararı verdi, ardından yeniden görülmeye başlayan davada savcı esas hakkındaki mütalaasını açıkladı:
“Ergenekon örgütünün varlığı ispat edilememiştir. Bu nedenle varlığı kanıtlanamayan örgütün liderliği, üyeliği ve örgüt adına suç işlenmesinin de söz konusu edilemeyeceği anlaşılmıştır.”
Savcının mütalaasında ayrıca “Uzun yıllar kamuoyunu meşgul eden bu davada, sahte deliller kullanılmış, suç işlemediği kesin şekilde bilinen kişilere iftira edilmiştir.” deniyor.
Demek Ergenekon diye bir örgüt yoktu, 10 yıl süreyle yargı havanda su dövdü, diyeceğim ama, havanda dövülen su değil, insanların hayatıydı.
Ergenekon diye bir davayı yargının önüne getirenler de savcılar ve yargıçlardı, bugün “Meğer örgüt yokmuş” diyenler de yargı mensuplarından oluşuyor.
Ne oldu, “Sabredilirse yargının yaptığı hata yargıdan döner” gibi bir teselliye sığınacağımız durum mu oldu, yoksa bu 10 yıllık sürede insanların hayatının cehenneme çevrildiği bir durum mu yaşandı?
Biz medya mensupları olarak Ergenekon’la yatıp kalktık, onlarca mahkumiyet kararına imza attık, halkımız Fatih Camii’ni bombalamayı planlayan bir örgütün tasfiye ediliyor olmasından dolayı heyecan duydu. “Oh olsun” dedi.
Biz medya hep bunu yaparız, halkımız da hep bu heyecanları yaşar.
Birileri şeytanlaştırılmışsa, biz de onları taşlamayı severiz.
İstiklal Mahkemelerine alkış tutan bir medya ve halk kesimi olmamış mıdır?
Başbakan ve Bakanları asarken “Düşükler” teranesini tutturanlar yok muydu?
***