10 Ocak 2017 tarihli yazımın başlığı “Asıl risk referandumda” şeklinde idi.
Anayasa görüşmelerinde ilk tur, kazasız bitti. İkinci turda da risk gözükmüyor. Çünkü Ak Parti ve MHP’nin Meclis dayanışması küçük fireler dışında kazasız yürüyor. Bahçeli ile Yıldırım (zımnen Sayın Cumhurbaşkanı) arasında oldukça sağlam bir ittifak zemini olduğu anlaşılıyor.
Değişiklik halk oylamasına gidecek.
Orada risk varsa, nasıl bir riskten söz edilebilir.
- Riskin birisi, Ak Parti’nin MHP ile yaptığı işbirliği ile ilgili. Soru şu: Bu işbirliği Ak Parti’ye yönelen “Kürt oyları”nı olumsuz manada etkiler mi? Bu sorunun hangi zeminde oluştuğuna baktığımızda görülenler şunlar:
Ak Parti başlangıçta “Kürt sorunu”nda MHP’den, daha açıkçası “Devlet dili”nden farklı bir duruş sergiledi. Bu, Doğu-Güneydoğu’da Ak Parti’ye güçlü bir taban sundu. Sonra hendek – barikat kalkışması gerçekleşti. Buna karşı devlet adına güvenlik operasyonları devreye girdi. Bu dönemde ve halen, Ak Parti MHP ile aynı dili konuşur hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemi de bu çerçevede oluşuyor. Kürt toplumunun PKK’ya ve onun tesir alanından kurtulamayan HDP’ye tepkili olduğu gözleniyor. Ancak “Devlet dili”ni kullanan Ak Parti konusunda tavır nedir, bu çok net gözükmüyor. Acaba Ak Parti, MHP ile çok yan yana gözükürken, başlangıçtaki hassasiyetleri hatırladı mı, bunun bir bedeli olacağını düşündü mü, ve bu referanduma nasıl yansırı ölçtü mü?