Süreç buzdolabına mı kondu? Süreç rafa mı kaldırıldı? Süreç iptal mi edildi?
Süreç devam ediyor mu?
PKK’ya karşı yürütülen operasyonla birlikte gündeme düşen en önemli soru, hiç şüphesiz sürecin akıbeti ile ilgili.
Süreçte bir problem olduğu belliydi ve benim gibi birçok insan, işlerin iyiye gitmediğini seslendiriyorduk.
Özellikle silahlı yapının devam ettiğini, üstelik bölgede devletten daha etkin bir pozisyon oluşturduğunu, bunun en bariz etkisinin 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıktığını yazıp, söyleyip durduk.
Süreçteki sapmanın en olumsuz etkisi ise, Kürtler’in oylarının Ak Parti’den kopup, etnik siyaset yapan bir partide yoğunlaşması idi. Bu vakıa, Ak Parti’nin oy ve tek başına iktidar kaybından öte bir anlam taşıyor, asıl olarak etnik siyaset yapmayan bir partinin bütün Türkiye’yi kapsayan niteliğini zaafa uğratıyordu.
Soru şu idi:
Kürt oyları Ak Parti’den etnik hassasiyet sebebiyle mi koptu yoksa, Doğu-Güneydoğu’da silahlı yapının oluşturduğu boğucu iklim sebebiyle mi etnik siyaset yapan partiye yöneldi?
Örgüt baskısı bir vakıa idi. Örgütle aynı çizgide olmayan Kürtlerin rahatsızlığı da bir gerçekti. Seçimlerde örgütün dayatmasına karşı koymanın can, mal, evlat bedeli de biliniyordu. Örtülü bir demografik- ideolojik tasfiye süreci işlemekteydi.
Böyle devam ederse, diye başlayan cümleler sadece derin endişeleri seslendiriyordu.
Bu arada örgüt terörü yanında, Uludere, Kobani gibi olayların PKK-HDP’nin gerçekten etkili propagandasıyla etnik milliyetçilik duygularını devreye soktuğu gerçeğini de gözden ırak tutmamak gerekiyor.