2008 yılında Ak Parti için kapatma davası açılmıştı. Ak Parti iktidardaydı, halktan yüzde 49 oy almıştı. Kapatma davasının gerekçesi “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olmaktı. Ak Parti bu davadan sadece bir oy farkıyla kapatılmaktan kurtuldu. Rivayet o ki Ak Parti ülkede ekonomik çöküş gerçekleşir diye kapatılmadı. Ancak yine aynı gerekçe kullanılarak hazine yardımının kesilmesiyle cezalandırıldı, bu defa 1’e karşı 10 oyla.
“Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma”nın gerekçesi ise başörtüsüne sahip çıkmak, ya da Kutlu Doğum Haftası programlarının çok coşkulu geçiyor olmasıydı.
Türkiye laikçileri yıllarca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Demokrasi araç” sözlerini dile doladı. Onlara göre bu “Demokratik zeminden istifade ederek kendi amaçladığı düzene varma” hesabı idi.
Refah Partisi’ne açılan kapatma davalarında hep bunlar tartışıldı.
163’üncü maddeyi hatırlayalım: O da “Din istismarı” gerekçesini kullanarak toplumun dindar kesimlerini biçme aracı olarak kullanılmıştı.
Özal’ın, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan’ın Başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı, Çankaya’da başörtülü bir “first lady” hep “Son kalenin elden çıkması” sendromu ile mücadeleyi gerektirmedi mi?
Ben şu anda birilerinin dünyasında “FETÖ” için kullanılan bütün akıl yürütmelerin, tüm dini topluluklar için, ve emin olun bizzat Tayyip Erdoğan için kullanıldığından adım gibi eminim.
FETÖ bir cinayete kalkıştı. Bu açık. “Dini” söylemlerle oluşmuş bir yapıyı, dindar insanların oluşturduğu bir siyasi kadroyu alaşağı etmek için kullandı. O yapı, işlediği cürmün karşılığını görecek.
Ancak, buradan islami eksende oluşmuş tüm yapıların aynı torbaya konulması sonucunu elde etmek isteyen odaklara fırsat doğmaması lazım.