Öylesine yoğun gündemler yaşıyoruz ki bu hayhuy içinde gelen “üç aylar”ın farkında olamayabiliriz diye bu başlığı attım.
Evet, gazetelerde gelişi kutlanır. Televizyonlarda kandillerle hayatlarımıza girer. Ama gene de siyasi - ekonomik - sosyal gündemler, hele terörle mücadele bütün zihinleri abluka altına alır ve “Üç aylar” da, Kandiller de kültürel bir motife dönüşürler.
Bir ara “Ramazan’a yakalanmak” diye yazmıştım. Ramazan kapımızı çalıyor ve biz henüz uykudan uyanıp da göz kapaklarını ovan bir insan halinde kapımızı çalanı karşılıyorduk. Oysa Ramazan bir ruh hazırlığını gerekli kılıyordu.
Üç aylar, gerçekte bir Ramazan hazırlığı idi. Peygamberimiz (aleyhissalatü vesselam) “Allahım Recep ve Şabanı bizim için bereketli kıl, bizi Ramazan’a kavuştur” diye dua ederek üç ayları tek bir iklim haline getirmişti mü’minler için.
Üç ayların sonunda Ramazan’dan çıkarken kişilik yaralarını sarmış, kalbinden dimağına ana kodlarına uygun olarak formatını yenilemiş bir mü’min inşası idi arzulanan.
Bu her zaman yapılabilirdi kuşkusuz, onun için Müslümanın “Tevbe” diye bir müessesesi vardı, her an kendisinin ve yapıp ettiklerinin, “yarına, bütün hayat dosyasının hesabını vereceği güne ne gönderdiğinin farkında olan” insandı Müslüman.
Ama her gün yeniden tartılma duyarlılığı neden olmasında? Adeta rutin hayat haline getirilmiş bir diyet disiplini neden olmasında?
Günde 5 vakit bu hayat disiplini içindi. Haftalık cuma takvimleri bunun içindi. Yıllık Ramazan’lar, ömürlük Hac’lar bunun içindi. Ötelere doğru kaçınılmaz bir yolculuk vardı ve sonunda artıların ve eksilerin muhasebesi yapılacaktı.