Gülen camiasının tarihe not niteliğinde davranışları oldu. 28 Şubat sürecinde “Başörtüsü füruattır” deyip, üniversitelerde başörtülerin çıkarılması ve “direniş çözücü rol”e soyunulması bunlardandır. O dönemin başörtüsü mücadelesinde bu çözücü rolün ne kadar yaralayıcı olduğunu bilen bilir.
Fethullah Gülen’in üstelik Doğan medyasını kürsü olarak kullanıp, Erbakan Hoca’ya yönelik “Çekil çağrıları” bunlardandır. O dönem Yeni Şafak’taki sütunumda yazdığım “Seni seviyoruz savunan adam” yazısı bir yandan kurulu düzenin despotlarına karşı isyanı dile getirirken, diğer yandan da, Camia’nın bu tavrına karşı kalbi tepkiyi seslendiriyordu.
Bunlar, Ak Parti iktidarları döneminde, hemen tüm islami camiaların birlikte göründüğü süreçte, belki biraz da Ak Parti’nin Refah’tan farklılaşma olayı yaşandığı için sorgulanmadı, unutulması tercih edildi.
Camia’nın tarihe not niteliğindeki olayına, “Paralel yapı” olgusu ile bir başka vahim not düşüldü.
Bu yapının varlığı, ilerde Ergenekon-Balyoz davaları sebebiyle yazılacaktır. Orada Camia’nın Yargı-Emniyet içindeki varlığı, Türkiye’nin askeri vesayetten kurtulma iştiyakına denk düşmüş ve “Varsın olsun” yaklaşımı ile kabule şayan görülmüştür. O zaman da “Paralel yapı”problem miydi, evet problemdi. Hatırlıyorum o zaman Cemil Çiçek, Camia’nın “İktidarın kucağına emri vakiler koyduğunu” söylüyordu. O dönem Paralel Yapı, Türkiye’de “Askeri Vesayet” de bir başka paralel yapı niteliğinde bulunduğu ve ondan kurtulmak çok daha çetin olduğu için kabul görmüştü.