Suudi Arabistan’ın liderliğindeki diktatörler çetesinin Katar’a karşı başlattığı ablukanın arkasında ABD’nin olduğunu daha önce değişik vesilelerle dile getirmiştik. Gerçi bu ülkelerin 2014’te Katar’a karşı bir başka ortak atak gerçekleştirmiş olmaları kendilerinin de buna istekli olduklarını gösteriyordu. Ancak 21 Mayıs 2017’de düzenlenen ve ABD Başkanı Trump’ın da iştirak ettiği Riyad Zirvesi’nin hemen ardından başlatılması bu kez talimatların doğrudan ABD’den ve onun siyonist işgal rejiminin yararına krizler çıkarmaya istekli başkanından alındığını çok açık bir şekilde gözler önüne seriyordu.
Zaten ablukanın başlatılmasının hemen arkasından ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptığı açıklamalar ve diktatörler çetesinin tutumunu sahiplenmesi, kendisinin Riyad Zirvesi’nde terörün daha fazla finanse edilemeyeceğini söylediğini liderlerin de Katar’ı işaret ettiklerini özellikle vurgulaması bu konudaki tahminleri teyit etti ve herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde meseleye açıklık kazandırdı.
Fakat bütün bunlara rağmen krizin bir tarafında duran Suudi Arabistan’la 380 milyar dolarlık silah anlaşması yapmasının ardından diğer tarafındaki Katar’la da 12 milyar dolarlık bir silah anlaşması yapması kendisinin aslında çıkarlarını öncelediğini ortaya koyuyordu. Bir yandan krizin şartlarını ve zeminini oluştururken diğer yandan da her iki tarafla silah anlaşması yapmak suretiyle kendi ekonomisine yeni katkılar sağlamaya çalışıyordu.
Görüldüğü kadarıyla ABD diktatörler çetesini saldırtırken kendisi Katar’dan tümüyle vazgeçme niyetinde değildi. Ama diktatörler çetesi Trump’ın kendilerini tahrik etmek amacıyla verdiği desteği belki Katar’a oldum olasıya yüklenmek için yeterli güç ve enerji kaynağı olarak gördü.
Fakat ABD’nin son günlerde Körfez krizi karşısında farklı bir siyaset izlemeye başladığı dikkat çekiyor. Trump’ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 10 Temmuz Pazartesi günü başlattığı bölgeye yönelik ziyaretleriyle şimdi de meseleye çözüm bulma girişimine geçmiş gibi görünüyor.