* Siyonist işgal yönetimi Mescidi Aksa’nın kapılarına kapı tipi dedektörler yerleştirmekten vazgeçmesinin ardından kapılara yerleştirdiği bariyerleri, demir parmaklıkları ve termal kameraları bağlamak amacıyla diktiği direkleri de kaldırdı. İşgal rejiminin bu kararlarından sonra Kudüs’teki direnişi organize eden heyet de dün (27 Temmuz Perşembe) ikindi namazından itibaren Mescidi Aksa’nın içine girilmesi ve namazların artık içeride kılınması çağrıları yaptı. Siyonist işgal rejiminin bütün bu uygulamalarında geri adım atması Filistin halkının özellikle de Kudüs ahalisinin verdiği mücadelenin bir zaferidir. Siyonist işgal yönetimi güvenlik gerekçesiyle başlattığı uygulamalarının devam etmesi durumunda halkın direnişinin de sona ermeyeceğini kabul etmek ve geri adım atmak zorunda kaldı. Ancak bu onun Mescidi Aksa’yla ilgili kirli oyunlarının bittiği anlamına da gelmez. Çünkü işgal rejiminin Doğu Kudüs’ü işgal ettiği Haziran 1967’den bu yana Mescidi Aksa’ya yönelik farklı zamanlarda muhtelif atakları oldu. O yüzden işgal rejiminin bu kutsal mabedi hedef alan planları karşısında dikkatli olmak ve bu planların uygulamaya geçirilmesine fırsat vermemek gerekir.
* İşgal rejiminin başbakanı Netanyahu Mescidi Aksa olaylarında El-Cezire’nin halkı tahrik ettiğini ileri sürerek bu televizyonun Kudüs’teki bürosunun kapatılması talimatı verdiğini açıkladı. Netanyahu’nun böyle bir talimat vermesinde Suudi Arabistan liderliğindeki ablukacı ülkelerin El-Cezire’ye karşı başlattıkları savaşın da önemli bir etkisinin olduğunu sanıyoruz.
* Suriyeli yüz binlerce mültecinin ikamet ettiği ve Suriye - Lübnan sınırında bulunan Arsal mülteci kampına Hizb’in, Lübnan ordusunun ve Suriye’deki Baas rejiminin desteğiyle sürdürdüğü saldırılarında dün sabah ateşkes ilan edildiği açıklandı. Günlerden beri İslâm dünyasının gündeminde Mescidi Aksa’da yaşanan gelişmeler öne çıktığından Arsal mülteci kampına yönelik saldırılar biraz gölgede kaldı ve pek fazla konuşulmadı. Hizb bu savaşını Arsal tepelerini kontrol altında tutan Fethu’ş-Şam’a karşı yürüttüğünü iddia ediyor. Fakat Hizb militanlarının ve Lübnan ordusu askerlerinin bölgede kontrolü Fethu’ş-Şam’ın elemanlarından alma iddiasıyla yürüttüğü savaşta en çok siviller zarar gördü ve bir haftaya yakın süren saldırılarda yüzden fazla insanın hayatını kaybettiği haberlerde dile getirildi. Hizb’in militanları hem Lübnan, hem Suriye tarafından saldırılar düzenlediler. Lübnan ordusu da mülteci kampının etrafını kuşatmaya alarak içerideki mültecilerin hareket imkânlarını iyice kısıtladı.
* Musul’da kontrolü ele geçiren Bağdat yönetimi ve onun himaye ettiği Haşdi Şa’bi sivil halka yönelik şiddet uygulamalarını sürdürüyor. Bu arada Musul savaşının devam ettiği dönemde ne kadar sivilin hayatını kaybettiği konusunda da bir tartışmanın gündeme gelmesi dikkat çekti. Iraklı yetkililerden bazıları en az kırk bin sivilin hayatını kaybettiğini söylerken bazıları da bunun çok abartılı bir rakam olduğunu iddia ediyorlar. Fakat bazı insan hakları kuruluşlarının raporlarında savaşın devam ettiği günlerde bölgede günde ortalama doksan sivilin öldüğü veya yaralandığı ifade edildi.
* Musul’dakine benzer bir durum da Libya’da, Arap dünyasındaki dikta rejimlerinin finanse ettiği Halife Haftar’ın militanlarının kontrolü ele geçirdiği Bingazi’de yaşanıyor. Haftar’ın adamları daha önce Bingazi’yi savunanlardan ele geçirdiklerini korkunç bir şekilde idam ediyorlar. Bingazi’yle ilgili raporlarda Haftar’ın militanlarının burada tam anlamıyla terör estirdiklerine dikkat çekiliyor.
* ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert artık Körfez krizinin sona erdirilmesi için tarafların masaya oturmaları zamanının geldiğini söyledi. Anlaşıldığı kadarıyla ABD, dün Katar’ın üzerine sürdüğü işbirlikçilerini şimdi de hizaya sokmaya çalışıyor. İşbirlikçi diktatörler de nerede saldırıp nerede duracaklarını şaşırmış durumdalar.