Türkiye gündemi bu sıralarda IKBY tarafından gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu ile meşgul. Bu konu sadece Türkiye’yi değil bütün bölge ülkelerini ciddi şekilde meşgul ediyor. Bölgenin bu konuyla meşgul olduğu sırada Suriye’deki Baas rejimi ve onu himaye etmek amacıyla Suriye’de bulunan Rus işgal güçleri tarafından İdlib’e yoğun bir şekilde saldırı düzenleniyor.
Öncelikle İdlib hakkında kısa bilgi vermek istiyorum. Bu vilayet Halep’in güney batısında yer alıyor ve Türkiye’nin Hatay bölgesindeki sınırlarına çok yakındır. Halep’in düşmesinden sonra oradan çıkanların çoğu İdlib bölgesine hicret etmişlerdi.
İdlib bölgesinde Suriye’deki direniş grupları hakim durumdadır. Bunların arasında Heyetu Tahriri’ş-Şam’ı da zikretmek gerekir. Ancak bu teşkilat Nusra Cephesi’nin bir devamı değildir. Nusra Cephesi, El-Kaide’nin bir kolu olmadığını açıklayarak daha önce ismini Fethu’ş-Şam olarak değiştirmişti. Heyetu Tahriri’ş-Şam ise onun da dâhil olduğu beş grubun birleşmesi suretiyle oluşturuldu. Fakat Rusya ve onun himaye ettiği Baas rejimi bu örgütü El-Kaide’nin bir kolu olarak lanse etmek suretiyle İdlib’e yönelik savaşını normal göstermeye çalışıyor. IŞİD’in ise bölgeyle herhangi bir alakası yoktur.
Astana görüşmelerinin altıncı turunda gündeme alınan konuların başında çatışmasızlık bölgelerinin genişletilmesi ve özellikle İdlib’in dördüncü çatışmasızlık bölgesi ilan edilmesi konusu yer alıyordu. Bu konuda katılan tüm taraflar arasında ittifak sağlandı ve İdlib normalde çatışmasızlık bölgesi ilan edildi. Bu, ümit verici bir gelişmeydi ama ne yazık ki uygulamada karşılığını göremedik.
Astana’daki anlaşmanın üzerinden iki gün geçtikten sonra hem Baas rejiminin hem de Rusya’nın hava kuvvetleri bölgeye yönelik saldırılar düzenlediler. Bu saldırılarda üç hastane hedef alındı ve hastanelerde büyük tahribat meydana geldi. Saldırılar sonra da çeşitli şekillerde devam etti. Saldırıları düzenleyenlerin başında Astana’daki ittifakın garantör devletleri arasında yer alan Rusya geliyordu.