GIA (Silahlı İslami Grup) Cezayir’de görünüşte askerî cuntaya karşı savaşmak amacıyla ortaya çıkmış örgütlerden biriydi. Bu ülkedeki silahlı grupların en radikali olarak bilinen bu hareket 1992’de ortaya çıktı. Ancak bu hareketin izlediği tutum ülkedeki İslami camiada daha büyük rahatsızlıklara yol açtı. Hareketin en çok öne çıkan tutumu tekfirciliği oldu.
Bilindiği üzere İslam aleminde bu şekilde aşırı derecede “tekfirci” bir tutum izleyenler hem İslam’ın davet sınırlarını daraltmış hem de toplumun değişik kesimleriyle kavgalı duruma düşmüşlerdir. İşin ilginç tarafı; bu tür örgütlerin gayri İslami güçlerin hesabına çalışan provokatörlerin, fitnecilerin, kavgacıların ve casusların da çok kolay bir şekilde sızmasına müsait bir yapıya sahip olmalarıdır. Bu şekilde örgüt içine sızanlar hem “tekfirci” tutumu daha da katı hale getirmek suretiyle davet alanını daha çok daraltmakta hem de İslami açıdan tasvip edilmesi mümkün olmayan eylemlere girişerek tüm İslami camiaya imaj yönünden zarar vermektedirler. İşte GIA da bu tür sızmalara açık bir örgüt olduğundan cunta öncelikle bu örgütün içine adam sokarak katliamları onun adına işletmekle işe başladı. Cuntanın bu hareket içine sızdırdığı kişiler yerine göre söz konusu örgüt adına katliamları üstlenerek cuntanın propaganda savaşına malzeme çıkarmaya gayret ettiler. Hatta Cezayir istihbaratından ayrılarak Avrupa’ya iltica eden bazı kişiler GIA’yı bizzat cuntanın kurdurduğunu iddia etti.
Zaman içerisinde katliamlar GIA sınırlarını iyice aştı. Cunta işi öyle bir noktaya getirmişti ki, söz konusu örgütün içine sızdırdığı elemanların o örgüt adına işlediği vahşice katliamlar artık yeterli olmuyordu. Bu kez kendilerini gizleyen ve cuntanın özel olarak beslediği birtakım gruplar baskınlar yapmaya, katliamlar gerçekleştirmeye başladılar. Bu merhalede artık birilerinin söz konusu eylemleri üstlenmesine gerek görülmeden hemen cunta tarafından İslami harekete mal ediliyordu. Çünkü başlangıçta GIA adına işlenen katliamlarla bir altyapı oluşturulduğu düşünülüyordu.
Katliamların özellikle İslami hareketin güçlü olduğu yörelerde gerçekleştirilmesi, olaylarda yaşlı, kadın ve çocukların boğazlarının kesilmesi, kadınların namuslarının kirletilmesi gibi son derece vahşice ve insanlık dışı fiillerin işlenmesi, katliamların çoğunun askeri karargahlara yakın yerlerde işlenmesine ve uzun süre devam etmesine rağmen ordunun müdahale etmemesi, bazı basın yayın organlarında çıkan haberlere göre katliamları işleyenlerin arasında Cezayir’e dışarıdan getirtilenlerin de yer alması, katliamlarda özellikle halk unsurlarının hedef alınması ve ortaya çıkan manzaraların cunta tarafından sürekli propaganda malzemesi olarak kullanılması, katliamlardan sonra insanların arazilerini çok ucuz fiyatlarla satarak şehirlere göç etme gereği duymaları üzerine cunta mensuplarının leş kargaları gibi onların mülklerine üşüşmeleri vs. bu olayların arkasında cuntanın olduğunu belgeleyen deliller arasında zikredilebilir. Cuntanın olayların arka planının soruşturulması yönündeki talepleri sürekli reddetmesi ve bu konuda son derece mantıksız gerekçeler ileri sürmesi onun katliamlardaki rolünü açığa vuran en bariz delildir. Oysa FIS (İslami Selamet Cephesi) olayların soruşturulması için uluslararası heyetler gönderilmesinde ısrar ediyordu.
Uzun yıllar İslâmî hareket aleyhine savaşın gerekçesi olarak kullanılan GIA’nın balonu önce şişirildi sonra da işinin bitirilmesinin ardından bir anda söndürüldü ve örgüt tamamen tarihe karıştı.
IŞİD’in ortaya çıktığı tarihten bu yana izlediği tutumu ve bugün geldiği noktayı iyi değerlendirdiğimizde aralarında çok büyük benzerlikler olduğunu görüyoruz. Bu da arkalarında duran mantığın aynı olduğunu, her ikisinin de kirli ellerin oyunları olduğunu gözler önüne sermesi açısından düşündürücüdür.