Siyonist işgal rejimi uzun süreden beri Mescidi Aksa’yı paylaştırma planını hayata geçirmek için muhtelif taktiklere başvuruyor. Bu konuda işgal yönetimi aşırı olarak tanımlanan siyonist teşkilatlarla işbirliği yapıyor. Bu amaçla yahudiler tarafından Mescidi Aksa’ya gündelik olarak baskınlar düzenleniyor. Bu baskınların amacı kesinlikle ziyaret değil yahudilerin de bu mabet üzerinde hak talep ettiklerini ileri sürmek ve bundan dolayı paylaştırma planını hayata geçirmenin zeminini oluşturmaktır.
İşgal rejiminin himayesi altında ve siyonist teşkilatların organizasyonuyla, işgal polislerinin yakın korumasıyla gerçekleştirilen bütün bu baskınlar Filistinlileri ciddi şekilde rahatsız ediyor. Dolayısıyla 14 Temmuz Cuma günü meydana gelen olayları, gençlerin işgal polislerine karşı eylem düzenlemelerini ve vuku bulan çatışmaları bu çerçevede ele almak gerekir. Çünkü Filistinli gençlerin eylemleri işgal polislerinin himayesiyle Mescidi Aksa’ya yahudi gruplar tarafından düzenlenen gündelik baskınlara karşı bir tepkidir. Bu tepki neticesinde çatışmalar meydana geldi ve işgalcilerden iki polis öldürülürken bir polis ağır yaralandı, eylemi düzenleyen üç genç de işgal güçlerinin saldırısında hayatını kaybetti.
İşgal yönetimi bu olayı gerekçe göstererek her hafta ortalama yüz bin kişinin Cuma namazı kıldığı Mescidi Aksa’yı Cuma namazına kapattı. Siyonist işgal rejimi 1969’dan bu yana yani 48 yıldan beri Mescidi Aksa’yı bazı vakit namazlarında kapattıysa da Cuma namazına kapatma cesareti gösterememişti. Bu onun kendisinin müsamahakâr tutumundan değil doğacak sonuçlardan çekinmesinden kaynaklanıyordu. Eğer ki bu konuda korku ve endişesi olmasaydı işgal rejiminin asıl gayesi bu mabedi Müslümanların ibadetine tamamen kapatmaktı. Ama doğacak sonuçların kendisi için tehlikeli olacağını tahmin ettiği için böyle bir şeye cesaret edememişti. Dolayısıyla Müslümanların ve özellikle Kudüs ahalisinin her ne bahaneyle ve her ne amaçla olursa olsun Mescidi Aksa’nın Cuma namazına kapatılmasına sessiz kalması beklenemezdi.
İşgal rejiminin cami içinde namaz kılınmasını ve ezan okunmasını engellemesine rağmen yine de Müslümanlar Cuma namazlarını kılmak amacıyla toplandılar. Büyük bir kalabalık oluştu. İşgal güçleri Müslümanların içeri girmelerini engellemek için Mescidi Aksa’yı her yönden polis kuşatmasına almışlardı. Müslümanlar yine de Cuma namazlarını bu kutsal mabedin çevresinde kıldılar.
İşgal güçleri Mescidi Aksa’yı Cuma namazından itibaren iki gün süreyle vakit namazlarına da kapattılar. Bu muamele Filistin’in her tarafında ve İslâm dünyasında tepkilere neden oldu. Tepkiler ve protestolar karşısında işgalciler 16 Temmuz Pazar günü öğle vaktinden itibaren bu mabedin ziyarete ve ibadete açılacağını açıkladılar. Fakat bu kez Müslümanların girişte kullanmalarına izin verdikleri kapılara elektronik dedektör cihazları yerleştirmişlerdi ve gelenlerin bu cihazlardan geçmelerini istiyorlardı. Fakat Müslümanlar bu cihazlardan geçmeyi kabul etmediler. Çünkü bunu kabul etmeleri durumunda o cihazlar kapılarda kalıcı hale getirilecekti. Kapılarına bu tür cihazların yerleştirilmesi için Mescidi Aksa’nın her yönden esir alınması, insanların vakit namazlarında ve Cuma namazlarında içeri girmelerinin iyice zorlaştırılması sonucu doğuracaktı. O yüzden cihazlardan geçmeyi reddederek namazlarını Esbat kapısı önünde kıldılar. Zaman zaman işgal güçleriyle namaza gelen Müslümanlar arasında çatışmalar da oldu.
İşgal güçleri 18 Temmuz gecesi yatsı namazlarını Esbat kapısı önünde kılan Müslümanlara saldırdılar. En az otuz beş Müslümanın yaralandığı bu saldırıda Mescidi Aksa’nın vaizlerinden ve Filistin’in ileri gelen ilim adamlarından İkrime Sabri de yaralanarak hastaneye kaldırıldı.