Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas) bugünü Mescidi Aksa’ya sahip çıkılması için Öfke Cuması ilan etti. O yüzden işgal rejiminin Mescidi Aksa’yla ilgili oyunlarına tepki amacıyla Filistin’in her tarafında gösteriler düzenlenecek. İslâm dünyasının değişik şehirlerinde de işgal güçlerinin bu kutsal mabedi bir yahudi mabedine dönüştürme planlarına tepki amacıyla çeşitli gösteriler ve eylemler düzenlenecek. İstanbul’da da Beyazıt Meydanı’nda Cuma namazı sonrasında Mescidi Aksa’ya sahip çıkmak ve siyonist işgal rejiminin uygulamalarına tepki amacıyla bir gösteri düzenlenecek.
Bu gösterileri ve tepkileri önemsiz ve sonuçsuz olarak değerlendirmek son derece hatalıdır. Ses çıkarmanın ve tepki göstermenin alternatifi ses çıkarmamak ve tepkisiz kalmaktır. Ses çıkarmak, protesto etmek ve tepki göstermek sonuç getirmeyecek de sessiz ve tepkisiz kalmak mı sonuç getirecek? Aksine sessiz ve tepkisiz kalmak siyonist işgalcinin daha da cesaretlenmesine neden olmaktadır. İşgalci siyonistin bugün Mescidi Aksa’ya karşı bütün bunları yapma cesareti göstermesi büyük ölçüde İslâm âleminin sessizliğinden kaynaklanmaktadır. Fakat işgalci saldırganın aşırılıkları karşısında Müslüman halkların kendine gelmesi ve Mescidi Aksa’ya sahip çıkmak için harekete geçmesi onu geri adım atmaya zorlamaktadır.
Her ne kadar Arap dünyasındaki dikta rejimleri kendi geleceklerini kurtarmak için ihanetin zirvesine tırmansa ve İslâm âleminde yönetimlerin duyarsızlığından kamuoyunun da dikkatlerinin kanayan yaralar üzerinde yoğunlaşmasından kaynaklanan bir ilgi zayıflığı olsa da Mescidi Aksa’nın murabıtları oraya sahip çıkma konusunda kararlılıklarından vazgeçmiş değiller. O yüzden işgalcinin bu kutsal mabedi hedef alan ateşi her zaman kendine dönmüştür. 29 Eylül 2000’de Ariel Şaron’un siyasi şov amaçlı Mescidi Aksa baskını Aksa İntifadasının patlamasına neden olmuştu. Bunun öncesinde ve sonrasında da işgalcinin onu hedef alan girişimlerinin tümü kendini zor duruma sokmuştur.
İşgal rejimi 2015’te Mescidi Aksa’yı yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırma planını uygulamaya geçirmek için bir yasa tasarısı hazırladı ve onu parlamentosunun gündemine aldı. Fakat Filistin halkının tepkisi karşısında bu tasarıyı rafa kaldırmak zorunda kaldı. Ne var ki onu rafa kaldırması tümüyle devreden çıkarması anlamına gelmiyordu. Sonrasında bu tasarının altyapısını ve zeminini oluşturmak amacıyla yahudileri organize etmeye çalıştı.
Şimdi de 14 Temmuz 2017 tarihinde işgalci polislerin, yahudileri Mescidi Aksa’ya baskın düzenlemeleri için himaye etmesi karşısındaki tepkiden kaynaklanan olayları gerekçe göstererek paylaştırma planının şartlarını oluşturmaya çalışıyor. Buna kesinlikle fırsat vermemek gerekir. Çünkü Mescidi Aksa’ya sahip çıkma görevi sadece Filistinlilere özel bir görev değildir. Bu görev ve sorumluluk bütün İslâm dünyasını ilgilendirmektedir.