Geçtiğimiz Çarşamba akşamı yani 7 Kasım tarihinde Gazzeli balıkçı Mustafa Ebu Avde, Gazze açıklarında avlanırken Mısır askerî feribotlarından açılan ateşle hayatını kaybetti.
Filistinli balıkçının yaptığı şey sadece denizde balık avlamaktan ibaretti. Mısır açısından herhangi bir tehlike oluşturması söz konusu değildi. Bu kişinin, Gazze’deki avlanma sınırını aşarak Mısır’ın karasularına girdiği farzedilse bile Mısır feribotlarından bir uyarıda bulunulması ve Mısır karasularından çıkmasının istenmesi mümkündü. Böyle bir uyarıda bulunulması durumunda Filistinli balıkçının da o bölgeden çıkacağı ve Mısırlı askerlerle herhangi bir tartışmaya girmeyeceği kesindi. Hemen mermilerin hedefi olması ve hunharca katledilmesi gerekmiyordu. Diyelim ki uyarıda bulunulmasına rağmen çıkmadı ve avlanmaya devam etti. O balıkçının herhangi bir askeri tehdit oluşturmadığı, sadece balık avlamakla meşgul olduğu biliniyordu. Mısır’ın askeri yönden donanımlı olan feribotlarının balıkçının botuna yaklaşmaları ve uyarılara rağmen çıkmamasından dolayı onu gözaltına almaları ve götürüp sorgulamaya tabi tutmaları mümkündü. Ama Mısır feribotlarında bulunan askerler ne uyarıya ne de balıkçıyı kontrol altına alarak sorgulama yoluna başvurmuşlardı. Doğrudan saldırı ve vahşi cinayet yolunu tercih etmişlerdi.
Bu, Mısırlı askerlerin Gazzeli balıkçılara yönelik ilk saldırıları değil. Daha önce de muhtelif saldırılar gerçekleştirdiler. Bazılarında balıkçıları katletti, bazılarında da yaraladılar. Zaman zaman balıkçıların teknelerine ve tuttukları balıklarına el koydukları, kendilerini de gözaltına aldıkları oldu. Bütün bunları yapmaları için balıkçıların Mısır tarafına geçmiş olmaları gerekmiyor. Bazen biraz yaklaşmaları durumunda bile Mısır askerlerinin saldırılarına maruz kalabiliyorlar.
Bunu askerlerin tamamen kendi kişisel kararlarıyla ve keyfi uygulamalarıyla yapmaları söz konusu olamaz. Çünkü o durumda yaptıklarından dolayı hesaba çekileceklerini düşünmeleri gerekir. Bu kadar rahat bir şekilde saldırabilmeleri, Gazzeli balıkçıları öldürmeleri, yaralamaları veya teknelerine el koyabilmeleri kendilerine talimat ya da bunu yapmaları için izin verildiğini gösterir.
Filistin tarafı ise Mısırlıların saldırıları karşısında, siyonistlerin saldırıları karşısında maruz kaldıklarından daha büyük bir sıkıntıya ve zorluğa maruz kalıyorlar. Çünkü siyonistlerin saldırılarına tepki gösterebiliyor, tavır koyabiliyorlar. Ama Mısır’la dalaşmanın Filistinlileri daha çok sıkıntıya sokacağını düşündükleri için yapılanları askerlerin hataları olarak gösterip sadece Mısır yönetiminden bu saldırıları gerçekleştiren askerleri sorgulamaları talebinde bulunmakla yetinmek zorunda kalıyorlar. Nitekim son saldırıda hayatını kaybeden Mustafa Ebu Avde’nin cenaze töreninde de Filistin’in eski başbakanı ve Hamas’ın Siyasi Birim Başkanı İsmail Heniyye, Mısır istihbaratıyla görüştüğünü ve üst düzey yetkililerden konunun takipçisi olacaklarına dair söz aldığını dile getirmekle yetindi. Doğrudan Mısır yönetimini hedef alan herhangi bir açıklama yapmaktan çekindi. Mısır istihbaratının üst düzey yetkililerinin konunun takipçisi olacaklarına dair söz vermeleri ise sadece bir aldatmadır ve bu sözlerini yerine getirmelerini de kimsenin beklediğini sanmıyorum.
Mısır’daki cunta rejimi Gazze halkını sıkıştırma ve bu halka yönelik saldırgan tutumda siyonist işgal rejiminden geri kalmıyor. Ama ne yazık ki Gazze’deki direniş güçleri işgal rejimiyle ateşkes konusunda böyle bir ihanetçi rejimin arabuluculuğuna mahkûm durumda. Bu da Filistin halkının örsle çekiç arasındaki durumunu göstermesi açısından düşündürücü.