Yarın yani 16 Eylül tarihi Beyrut’un güneyindeki Filistin mülteci kamplarından olan Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında gerçekleştirilen korkunç katliamın yıldönümüdür.
Sabra ve Şatilla katliamı siyonist İsrail askerlerinin 1982 yılında Lübnan’ı işgal ettikleri sırada gerçekleştirilmiştir. Katliam, İsrail kuvvetlerinin başkomutanı Ariel Şaron’un gözetimi ve koruması altında Lübnanlı hıristiyan Falanjist milisler tarafından gerçekleştirildi. İşgalci siyonist askerler 16 Eylül 1982 tarihinde Filistinli mültecilerin kaldığı Sabra ve Şatilla kamplarını buralarda ikamet edenlerin herhangi bir yere kaçmalarını önleyecek şekilde kuşatmaya aldılar. Arkasından Lübnanlı hıristiyan Falanjist milisler siyonist askerlerin gözetimi altında kamplara girerek büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Lübnan hükümetinin açıklamasına göre bu katliamda toplam 991 kişi öldürüldü. Bunlardan sadece 328 kişinin kimliği tespit edilebildi.
Katliamın planlanması işi o zaman Lübnan’daki işgal güçlerinin başkomutanı olan Ariel Şaron tarafından gerçekleştirildi. Bu gerçek daha sonra katliam hakkında hazırlanan BM raporlarında da dile getirildi. O yüzden Ariel Şaron bu olaydan sonra “Beyrut kasabı” olarak adlandırıldı. Ancak siyonist işgal devleti onu daha sonra başbakanlık dâhil devletin en üst kademelerinde yetkili kıldı. Gerçekleştirdiği katliamdan dolayı da herhangi bir cezalandırmaya tabi tutmadı. Çünkü işgalcilerin zihniyetine göre o bu katliamı planlamakla ve organize etmekle aslında büyük bir kahramanlık gerçekleştirmişti.
Lübnan’daki Falanjist milislerin liderlerinden olan ve Sabra - Şatilla katliamındaki sorumluluğundan dolayı ağır hapis cezası alan Eli Hubeyka, olayın arka planıyla ilgili gerçekleri açıklayacağını ifade etmesi üzerine Mossad ajanları tarafından öldürüldü.
Sabra ve Şatilla katliamından sonra Beyrut’u birçok kez ziyaret ettim. Bunların bazılarında katliamın gerçekleştirildiği yerleri de ziyaret etme fırsatı buldum. Bu ziyaretlerimden birinde bütün aile efradı katliamda öldürülmüş bir zatla tanıştım. Kendisi sabah erken saatte yiyecek bir şeyler satın almak için kamptan dışarı çıkmış. Döndüğünde kampı kuşatmaya alanlar içeri girmesine müsaade etmemişler. Sonra içeri girme imkânı bulduğunda eşinin ve bütün çocuklarının korkunç bir şekilde öldürülmüş halde cesetleriyle karşılaşmış. Bu manzara onu çok müthiş bir şekilde etkilemişti ve sürekli aile efradının öldürüldüğü yere giderek bekliyordu. Aradan yıllar geçmesine rağmen görmüş olduğu korkunç manzaranın tesirinden kurtulamamıştı.
Sabra ve Şatilla katliamı Srebrenitza katliamı gibi insanlık tarihine birer kara leke olarak düşmüş korkunç olaylardan biridir. Böylesine korkunç vahşet sergileyen zihniyet insanlığın düşmanıdır. Bu zihniyetle siz ne kadar “barış” yapmaya çalışsanız da o görünüşte “barış” yapıyormuş oyunları oynasa da gerçekte barışçı değildir. Çünkü o sürekli kanla beslenmektedir. Bu gerçeği 13 Eylül 2018’de üzerinden yirmi beş yıl geçmiş olan Oslo İlkeler Anlaşması’nın ve 17 Eylül 2018’de üzerinden kırk yıl geçmiş olacak olan Camp David Anlaşması’nın imzalanmasından sonra yaşanan hadiseler ve siyonist işgalcinin bu süre zarfında izlediği politika ve sergilediği tavır da bütün açıklığıyla gözler önüne sermiştir.