Sri Lanka’da 21 Nisan 2019 Pazar günü başkent Colombo’da ve daha başka şehirlerde muhtelif kiliselere ve otellere yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılarda en son verilen bilgilere göre 350’den fazla insan hayatını kaybederken, en az 500 kişi de yaralandı. Bu saldırılar ne adına ve kim adına gerçekleştirilmiş olursa olsun insanlık adına reddedilmesi gereken saldırılardır. İslam adına bu saldırıların onaylanması ve sahiplenilmesi ise asla mümkün değildir.
Her şeyden önce İslam’ın bir savaş hukuku vardır ve bu hukuka göre meşru bir gerekçeye dayalı fiili savaşın olmadığı yerde bir insanın ölümle cezalandırılması hükmünü ancak meşru hukuki bir temele dayalı olarak hukuk müessesesi verebilir. Böyle bir hukuki gerekçeye dayanmayan öldürme fiili cinayettir ve büyük günahlardandır. Bir ferdin öldürülmesinin bile onaylanması ve kabul edilmesi mümkün değilken böylesine korkunç katliamların kabullenilmesi ve onaylanması asla mümkün olamaz.
Kaldı ki mabetler savaş ortamlarında bile güvencededir. Meşru gerekçeye dayalı fiili bir savaşın olduğu bir ortamda bile, askeri karargâh veya saldırı noktası olarak kullanılmaması durumunda mabetlere hiçbir şekilde saldırılmasına izin verilmez ve buralara sığınanlar güvence altında kabul edilir. Bu mabetler kimlere ve hangi inanca hizmet ediyor olursa olsun durum değişmez. Savaş ortamında dahi hedef alınması mümkün olmayan mekânların savaş haricinde hedef alınmasının ve buralarda katliamlar gerçekleştirilmesinin onaylanması asla mümkün olamaz.
Henüz amacı ve mahiyeti tam olarak anlaşılmış olmamakla birlikte Sri Lanka’daki saldırıların Yeni Zelanda’daki cami katliamlarına karşı bir misilleme, bir intikam saldırısı olduğu yönünde yorumlar yapıldı. Böyle bir şeyi İslam adına kabul etmek ve onaylamak mümkün olmamakla birlikte Yeni Zelanda’da gerçekleştirilen insanlıkdışı katliamın intikamını Sri Lanka’daki kiliselerden ve buralara devam eden insanlardan almaya kalkışmanın hiçbir mantığı, izah edilebilir tarafı olamaz.
Böyle bir intikam saldırısının IŞİD adına gerçekleştirilmesini ve bunun İslam’a fatura edilmesini ise İslam’a karşı yürütülen savaşın bir stratejik boyutu olarak değerlendirme hakkımız var. Çünkü her şeyden önce IŞİD tekfirci bir örgüttür ve kendi anlayışına itiraz edenlerin neredeyse tamamını tekfir ediyor. Suriye’de Baas rejimine karşı değil, “mürtetlerle savaşmak, kafirlerle savaşmaktan önceliklidir” diyerek direniş gruplarına karşı savaşıyor. Böyle tekfirci bir zihniyetin kalkıp da güya Müslümanlar adına intikam almasının hiçbir tutarlı ve gerçekçi tarafı yoktur.