Suudi Arabistan’da kralın yetkilerini fiili olarak devralmış olan veliaht prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz ülkelerinin daha önce olduğu gibi tüm dünyaya, geleneklere, halklara ve dinlere açık olan ılımlı İslâm’a döneceğini söylemiş. Veliaht prensin bu açıklaması daha çok Suudi Arabistan’ın bundan sonra izleyeceği siyaset hakkında ipuçları verme amacı taşıyor.
Fakat Mısır’daki Sisi cuntasına bütün gücüyle destek veren ve halen de destek vermeye devam eden, Libya’daki Halife Haftar fitnesini finanse etmekten vazgeçmeyen, Yemen’de halkın ciddi sorunlar yaşamasına neden olan fitne savaşının ateşinin söndürülmesi için söze gelir bir adım atmamakta ısrarlı davranan, BAE gibi bir mafya devletiyle birlikte bölgede tam anlamıyla çete siyasetini hakim kılmaya çalışan ve bu çerçevede Katar’ı kıskaca alan Suudi Arabistan’ın “ılımlılık” konusunda vadettikleri ne kadar güven verici olabilir? Aynı Suudi Arabistan’ın daha yakın zamanda sırf düşüncelerinden ve özellikle de Katar’a karşı uygulanan politikanın doğru olmadığını, diyalog siyasetine başvurulması gerektiğini söylemelerinden dolayı onlarca ilim adamını ve düşünürü hapse attığının da gözden uzak tutulmaması gerekir.
Veliaht prensin açıklamaları ile Suudi Arabistan’ın uygulamalarını yan yana koyduğumuzda yapılan açıklamaların kraliyetin diktatörce uygulamalarının yumuşayacağı konusunda bir ümit ışığı göremiyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla veliaht prensin kastettiği ülkenin şimdiye kadar izlediği politikasında bir değişim sürecinin başlatılacağı ve yeni siyasetin küresel güçlerin dikte ettiği siyasetle biraz daha uyumlu hale getirileceği. Bunu da “ılımlı İslâm” olarak tanımlıyor.
Son dönemde “siyasal İslâm, radikal İslâm, ılımlı İslâm vs.” gibi kavramlar üretilerek birbirinden farklı İslâm modelleri olduğu intibaı verildi. Yapılması istenen ise bir yandan başkalarının Müslümanlara yaklaşımlarını sömürgeci güçlerin hesaplarına göre yönlendirmek, bir yandan da Müslümanların düşünce yapılarını uzaktan kumandalı olarak şekillendirmektir.
Aslında İslâm tektir. Farklı İslâm modelleri yoktur. Farklı olan insanların İslâm’ı anlama, algılama, kavrama ve özümseme tarzlarıdır. İslâm da bu konuda kısmen bir esnekliğe imkân tanımıştır. Bazı prensipler tartışmasız temel ilkeler olarak ortaya konmuş olmakla birlikte, düşünce sınırlarının geniş tutulması için bazı meseleler de insanların algılama ve yaklaşım tarzlarına açık bırakılmıştır.
Bu açıdan bakıldığında İslâm zaten kendi özünde ılımlıdır. Dolayısıyla Müslümanların “ılımlı” olmayı başkalarından öğrenmeye ihtiyaçları yoktur. Ama mukaddes değerlerin, insan onurunun, temel ilkelerin korunması konusunda da tavizsizdir. Bu konuda da örneği Resulullah (s..a.s.) ortaya koymuş ve Mekke müşriklerinin, yönetim, mal ve eş tekliflerine karşı: “Bir elime ayı bir elime güneşi koysanız, yine de bu davamdan vazgeçmem” diyerek tavizsiz tavır ortaya koymuştur. Bu konuda da Müslümanın örneği Allah Resulü (s.a.s.)’dir ve inancını, değerlerini, ilkelerini korumada yeterince radikal olması gerekir.