Eski AK Parti, popülist politikalara yüz vermezdi. Türkiye’ye kazandırmak için gerekirse kaybetmeyi göze alıyordu.
“Türkiye kazanacaksa biz kaybetmeye razıyız” söylemi, o dönemde kaldı.
Yeni AK Parti’nin söylemi, “Biz kazanırsak Türkiye kazanır, biz kaybedersek tüm Türkiye kaybeder” şeklinde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konşmalarından izliyoruz bu değişimi, artık AK Parti’nin kaderini Türkiye’nin kaderiyle bir tutuyor.
Erdoğan, yeni söylemi en son şöyle ifade etti:
“Dünyada her kim bu kardeşinize saldırıyorsa, Türkiye’ye saldırıyor demektir. Her kim AK Parti’yi kötülüyorsa, aslında Türkiye’yi hedef alıyor demektir.”
Muhalefetin tepkisini çekti haliyle. 80 milyonluk milletin kaderini bir kişiye bağlıyor, Türkiye'yi kendi partilerinden ibaretmiş gibi gösteriyor diye eleştirildi.
Kurucu lider Atatürk'ün, kendisinden sonra da milletin ilelebet payidar kalacağına dair sözlerini hatırlatanları mı istersiniz...
Mahkemenin kadıya mülk olmadığından yürüyenleri mi...
"Dünya 5'ten büyük de Türkiye 1 kişiden büyük değil mi" diyenleri mi...
Türkiye'yi kendinden ibaret saymanın neye denk geldiğini göstermek bakımından hepsi anlamlı ölçütler.
Hatta şu da eklenebilir: Tek parti olduğu halde CHP ile Milli Şef İsmet Paşa bile "Biz kaybedersek Türkiye kaybeder" diye tutturmadı. Ülkeyi çok partili sisteme geçirdiler, seçimde kaybettiler ve ikiletmeden bıraktılar.
Fakat AK Parti'deki bu yaklaşım değişikliğinin neye karşılık geldiğini şuradan ölçen çıkmadı.
İktidar, Türkiye kazanacaksa kaybetmeye razı olduğu dönemde Türkiye'yi büyüttü. Enflasyonu küçülttü.
Erdoğan, TL'nin değerini, alım gücünü ve itibarını güçlendirmekle övünüyordu o yıllarda.
Ekonomideki yükseliş, 2013'e kadar sürdü. Kişi başı milli gelir, 12 bin 500 dolarlara kadar çıktı.
AK Parti ve yönetimi, Türkiye'yi kendisinden ibaret görmeye bundan sonra başladı işte.
İçerde ve dışarda popülizmi kökleyen 'şahlanıyoruz' havaları, gerileme döneminin de başlangıcı, adeta miladı oldu.