PKK, halkın katılmadığı bir 'devrimci halk savaşı' yürütüyor. Bütün tahriklere, tazyiklere rağmen 'halk savaşı'nı tutuşturamıyor şehirlerde...
Öz yönetimler ilan ediyor, Suriye'ye özenerek Rojava tipi kantonlar oluşturmayı deniyor. Kıvılcım almıyor olay, şehir ayaklanması başlamıyor...
Kurtarılmış ilçeler, mahalleler kurmaya yelteniyor, etraflarına hendekler kazıyor. Halkı silahlanmaya, kendi güvenlik önlemlerini almaya kışkırtıyor. Yine olmuyor. 'Serhildan' gelişmiyor, 'intifada' ateşi yanmıyor...
Siyasi uzantısının yüzde 80'lerle belediye başkanlığını aldığı yerde silahlı ayaklanmaya ikna edemiyor halkı. Nasıl etsin! Silahsız ne alınamıyor ki silahla alınacak diye sorulduğunda plan çöküyor.
Yüzde 13'le Meclis'e girmiş bir HDP varken halka, hangi demokratik hakları elde etmek için neden kalkışması gerektiğini anlatamıyor. Nasıl anlatsın! Silahsız daha fazlası başarılabilen bir siyasi mücadeleyi silahla başarmaya çalışmanın manası ne diye sorgulandığında Kandil'in balonu sönüyor.
Seçim hükümetine iki bakan vermiş bir partide iradesi en güçlü biçimde temsil edilebiliyorken tabanını isyana teşvik edemiyor. Nasıl etsin! Demokratik siyasetle ne yapılamıyor da silahla yapılacak denildiğinde tüm bahaneler tükeniyor, tartışma bitiyor.
Dağlıca'daki alçak pusu da bütün can yakıcılığına rağmen amacına ulaşamayacaktır...
Ancak kuru kuruya lanet yağdırmak yetmez. Teröre karşı ayağa kalkma, silahlı isyana karşı demokratik isyanı yükseltme günüdür.
Kandil'deki terör ağalarına, 'Benim için kimseyi öldürme' deme günüdür.
'Anlamını çoktan kaybeden o silahı derhal elinden bırak, kan dökmekte diretme' deme günüdür.
'Demokratik yollarla kendini sandıkta özgürce ifade edebilen bir halkı demokrasi dışı yollara zorlayamazsın, artık yeter, edi bese' diye haykırma günüdür.