BİR hafta kalmıştı Erdoğan’ın ziyaretine ama Trump gelmesini beklemedi ya...
YPG’ye ağır silah göndermek için apar topar düğmeye bastı, yangından mal kaçırır gibi görüşme masasından kaldırdı, alelacele pazarlığa kapattı ya konuyu...
Bu büyük kabalıktır, Türkiye’nin yana yakıla itirazlarına kulak tıkamaktır, kaale almamazlıktır, küçük düşürmektir, oldu-bittiye getirmektir diye...
Bir yandan da terör örgütü dediğimizle kol kola girmektir, gözümüze soka soka düşmanlık etmektir, ne dostluğa ne müttefikliğe sığar diye...
Cumhurbaşkanı resti çeksin, ABD’ye gitmesin, onun yerine ‘eyy’ nidalarıyla meydanları inletsin, yumruğunu vurup o masayı dağıtsın deniyor.
MUHALEFET TUTARSIZLIĞINA ATATÜRK KILIFI
Başı, düne kadar dünyaya meydan okuma tavrını eleştiren CHP çekiyor.
Medyada da destekçileri var.
Mesela Necati Doğru gibi bir kalem, “Atatürk yaşasa ABD’ye gitmezdi, Hatay’a çıkardı” diye yazı döşeniyor.
Sanki düne kadar ‘Atatürk olsa yedi düveli karşımızda birleştirmez, üstümüze düşmanlık çekmez, realist davranır, milli menfaatleri gözeten rasyonel bir dış politika izler, kuru hamaset ve popülizm uğruna gücümüzün üstünde siyaset yürütmez, çıkarlarımızı ve güvenliğimizi tehlikeye atmaz, ayakları yere basardı’ görüşünde değildiler.
‘CİHANDA SULH’U UNUTTULAR
Onurumuzu çiğnetmemekten giriyor, boyun eğmemekten çıkıyorlar.
Dün ‘zehirli’ diye eleştirdikleri dili terk için manevra arıyor iktidar.
Fakat bu kez de muhalefet devralıyor bayrağı. Geride bırakmasına alan açmıyor.
Oysa Atatürk yıkıcı dilin maliyetini bilir, millete bedel ödettirmezdi. “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine sarılır, ateşle oynamazdı.