CAN Dündar'la Erdem Gül'ün tutuklanması, 'Hani tutuksuz yargılama esastı' diye çıkışılacak sınırları çok aştı.
Savcının çağrısı üzerine kendi ayaklarıyla ifade vermeye gelmiş, izi adresi belli 2 gazetecinin tutuklu yargılanması zaten savunulamaz.
Kaçabilirlerdi derseniz... Kaçacak adam üstelik kaçma fırsatı
tanınmışken, üstelik tutuklanma ihtimalini de hiç azımsamadığı
halde kendi ayaklarıyla adliyeye gelir mi?
Delil karartabilirlerdi derseniz... Aleyhlerine kullanılacak delil,
gazete haberlerinden oluşuyor. O haberler yayınlanalı aylar olmuş.
MİT TIR’ları sansasyonu 6 ay önce Cumhuriyet’te çıkmış, karartması
mı kaldı?
Nesini savunacaksınız böyle tutuklu yargılamanın...
* * *
‘Hani tutuklu yargılama istisnai bir tedbirdi, hangi şartları
oluştu da hâkim bu tedbire mecbur kaldı, zorunlu olarak başvurdu’
sorusunu sormak bile bu noktadan sonra abesle iştigaldir.
Fakat ya diğer sorular... Onları sormak çok mu makul?
Devletin fıtratında sır tutmak varsa... Gazetecinin fıtratında da
gizli olanı açık etmek vardır; jurnallemek, ihbar etmek vardır. Ama
muhbirle, ispiyoncuyla, köstebekle aynı kefeye konulabilir mi?