Allah, kitap ve peygamberden bahsedeceği yerde Osmanlı padişahlarının nasıl mübarek evliya olduğunu anlatıyordu.
Keramet sahibi din büyükleri gibi methüsena düzüyor, yüceltiyor, kutsuyordu sultanları.
Dini vaazla saltanat propagandasını birbirine karıştırmıştı.
Şöyle bir tezattı...
Ekran başındaki fakir kulların kalbine, öbür tarafta bekleyen ödülü göstererek huzur ve teselli veriyordu. Bu dünyadaki çilelerine kadermiş gibi razı olmanın mükafaatını müjdeleyerek kendinden bile geçiriyordu.
Yalnız; bir lokma bir hırka dervişane yaşamayı öğütleyip överken, tam izleyiciyi cennet tasvirleriyle büyüleyip rahatlattı derken arada dindarlığı tahtlara çıkarmasın mı!...
Peygamber hayatına özendireceği, dünya ihtiraslarından el etek çekmiş takva sahiplerini sevdireceği yerde geçmişsevicilik yapıyor, düpedüz saraydakilerin hayatına özendirip sevdiriyordu.