Gak guk mu ediyorlar, konuşmaya yüzleri var mı hala diye, çöken manşetlerin altında kalan gazetelere baktım. O ‘Kaf dağı’ manşetleri atanlar, tahliye haberi karşısında dut yemiş yalı bülbülü gibiydiler. ‘Büyükada ajanları hesap verecek’ cayırtılarını onlar koparmamış; davanın savcılığına, hakimliğine onlar soyunmamış sanki. ‘Nasıl olur arkadaş; daha ilk duruşmada bırakılan ajan, terörist gördün mü hiç’ diye üstüne gidip büyütmemişler hadiseyi. Birinci sayfaya koymamış çoğu, başlarını öbür yana çevirip görmezden gelmişler. Bire koyan da pişkinliğe vurup etekten düz, tavırsız vermiş. Fos çıkan ‘Büyükada ajanları’ çığırtkanlığı da, ezile büzüle ‘Büyükada davası’ diline evrilmiş. Ne bir alınma, ne bir sorumluluk üstlenme ciddiyeti, ne de yanıltılan kamuoyuna bir hesap, bir özeleştiri verme duyarlılığı. . .