DEMİŞTİM, tutamaz kendini diye...
“Sahi nerede kaldı 15 Temmuz’un tiyatrosu” yazım, panikletmiş sanki
köşe komşumu.
Ama aslında paniklediği yok, dili şişmiş, üstümden mesaj döşenme
kaygısında.
“Akif bırak, çek elini şu Devlet Tiyatrosu’ndan” diyor.
Neymiş, ısmarlama tiyatro kötü terziye diktirilmiş elbise gibiymiş,
ben bile giymezmişim.
İskender Pala gibi bir değeri de dolduruşa getirip
harcamamalıymışım güya.
Ne ortada bir ısmarlama var oysa, ne de bir itekleme ya da gaza
getirme...
İskender Pala 15 Temmuz gecesi dolmuş zaten dolacağı kadar,
duyurmuştu oyunu yazacağını.
Yazımı araçsallaştırıyor sadece, bu vesileyle içte
biriktirdiklerini döküyor.
Yol yapmak için teklifimi sulandırmasa iyiydi ama suçlayamam onu.
İçimizden geçeni konuşmak zorlaştığında, bir bahaneyle çatacak yer
aradığımız olmuyor mu hepimizin?
İhtiyacı gelmiş Özkök’ün de, varsın yavuzlansın...
FENA DÖKTÜRMÜŞSÜN KOMŞU!
Bana gelince dili çözülüyor, takır takır oturtuyor maşallah
lafları...
“Bir daha FETÖ’ler gelmesin mi istiyorsun? Çakma tiyatro yerine,
sahici adalet iste” diyor...
“FETÖ müsameresi yerine, insanı birey haline getirecek
özgürleştirici eğitim iste” diyor...
“Ismarlama fikir yerine, özgür düşünce iste” diyor...
Sonra televizyonlarda yeterince sakil FETÖ canlandırması olduğunu
hatırlatıp içimi rahatlatıyor.
“Bırak şu bir avuç Devlet Tiyatrosu’nu da birkaç gerçek oyun
oynansın”a getirip dayıyor yazıyı.
‘Yok bırakmam, sahici adalet olmasın, özgürleştirici eğitim, özgür
düşünce olmasın’ dememi beklemiyor tabii.
“FETÖ’yle mücadele polisiye tedbirlere indirgenemez, mahkeme
salonlarına hapsedilemez... Tiyatro ve sinemalara taşınmadan,
takiyyeci din istismarı roman ve senaryolarda temsili yenilmeden...
FETÖ’vari yöntemler toplumda mahkûm edilmeden bu zihniyet
hesaplaşması kazanılamaz” diyenden beklenecek şey mi?