Boris Johnson'ın büyük dedesi Müslüman ve Türk'tü. Bu, İngiltere'de Muhafazakar Parti lideri ve Başbakan olmasına engel görülmemişti.
Ama yalan söylemesi, koyduğu salgın kurallarına kendisinin uymaması ve ahlaki düşüklüğü, o koltuklarda oturmasına engel görüldü.
Tepkileriyle Johnson'ı istifaya zorlayan Muhafazakar Partili bakanlara, çalışma arkadaşlarına bakıyorsunuz.
Hint asıllı bakan görevden ayrılıyor, yerine gelen Bağdat doğumlu Kürt. Bırakanlardan biri Pakistan kökenli, öbürü Afrika...
Ne devirenler ne de devirdikleri Başbakan ve parti lideri, merkez sağ siyasette ayrımcılığa uğramamış.
Renkleri, ırkları, dini kimlikleri ya da adlarından dolayı mimlenip karalanmamışlar.
İngiliz yerli, millisi olmadıkları söylenmemiş.
Hem de Muhafazakar Parti'de siyaset yapabilmiş, dışlanmamışlar.
Hristiyan Anglosakson tutuculuğu ve popülizmi, "aramızda ne arıyorsunuz, yallah Hindistan'a, yallah Pakistan'a" dememiş.
Gavurlukla, gavurun kılıcını sallamakla, içlerine sızmış ajan olmakla, beşinci kol faaliyeti yürütmekle, düşmana çalışan hain olmakla suçlanmamışlar.
Şu ayrımcılığa, bu nefret suçuna maruz bırakılmamış, üç beş oy için linç kalabalıklarına hedef gösterilmemişler.
Adları, doğdukları yerler, kimlikleri siyaseten istismar edilip kötüye kullanılmamış. İngiliz vatandaşları olarak ülkelerine sadakatleri, vatanlarına bağlılıkları sorgulanmamış.
İngiltere'de holigan ya da lümpen yok mu, var.
Göçmen düşmanlığı, yabancı nefreti de var.
Fakat Muhafazakar Parti'de bile ana akım değil, merkez siyasete hakim değil.
Oradaki siyasetçiler de lümpen hırtlığını kışkırtmayı, sırtını sıvazlamayı bilirdi herhalde.