Cumhurbaşkanı Erdoğan, dış güçlerle ipleri koparmamayı öğütleyen bir Japon atasözünden bahsetmişti.
Demiştim ki:
Madem lazım olur diye ipleri koparmamayı öğütleyen bir Japon atasözü de var...
Finlandiya’yla İsveç için ‘terör örgütünü NATO’ya alamayız’, ‘hele İsveç tam bir terör yuvası’ gibi ileri genellemelere başvurmadan da tavır alamaz mıyız?
Diplomatik dilin yok mu başka imkanı?
Nitekim Cumhurbaşkanı, her iki ülkeyle de ipleri koparmadı.
Atasözlerinin bunda bir payı olduysa, Japonlara teşekkür borçluyuz.
İktidar, NATO’daki veto kartını, sanki Biden’ın ilgi ve dikkatini çekmek için kullanıyormuş gibi gösteriliyor.
En son Amerikan Wall Street Journal gazetesinde, ABD yetkililerine dayandırılarak yazıldı.
ABD yönetimiyle iyi geçinme, birlikte çalışma arzusunu saklamıyor aslında Ankara. Bunlar açıktan söyleniyor.
Ama NATO’daki tavrın, salt buna bağlanması başka.
‘Biden telefon etsin, sık kontak kursun, kurmazsa İsveç’le Finlandiya’nın çırasını yakarız, şimdi düştüler elimize’ atraksiyonu diye yansıtılması, işin rengini değiştirir.
Eminim iktidar da böyle yansıtılmasından rahatsız olmuştur.
Rahatsız edici bir başka boyutu ise İsveç’in teröristleri koruduğu, desteklediği suçlamasının, dünyada inandırıcılık sorunlarıyla karşılaşması.
Milyonlarca oyla Meclis’te temsil edilen HDP’nin, hatta muhalefet partilerinin tamamının iktidar tarafından terörle suçlanması, kafa karıştırmış görünüyor.
Terör suçlamasının, parti siyasetine ve çıkarlarına alet edilerek sulandırılmasının sonuçlarından biri bu da.
Ülkenin milli güvenlik kaygılarını dışarıda ciddiye aldırmanın yolu, önce kendimizin içeride ciddiye almasından geçiyor demektir.
Büyüklerimiz elbet daha iyisini bilecektir.