HDP'ye ne dense az.
Dizginlerini eline alamadı...
Dağdakilerin vesayetinden kurtulamadı... Kandil’den
özerkleşemedi...
Terör örgütüne karşı özyönetimini ilan edemedi...
Sandıkta aldığı oylara sahip çıkamadı...
Halktan aldığı temsil yetkisini dağdaki zorbalara kaptırdı...
6-8 Ekim provokasyonuna yol açtı...
Terörle arasına net bir mesafe koyamadığı, kendini PKK’dan
ayrıştıramadığı gibi...
Kimi üyeleri terörist cenazelerini omzunda taşıdı, kimi canlı bomba
taziyelerine gitti, onları şehitlik mertebesine yüceltti...
Kısacası HDP, her türlü sorumsuzluğa, tahrike, aymazlığa imza
attı.
* * *
Suçları, günahları saymakla bitmez.
En büyük suçu ise demokratik mücadele yöntemini, terörle sözüm ona
hak arama yönteminin önüne geçirememesi.
Lokomotif olacağına vagon oldu, dağdakilerin peşinden
sürüklendi.
İnisiyatif kullanamadı, demokratik siyasetteki işlevini yerine
getiremedi, siyasi çözüm için üstlenmesi gereken rolü
oynayamadı.
Kandil’in tahakkümüne bayrak açacağına, iradesini Kandil’e teslim
etti.
Sözünü değersizleştirdi, kapana sıkışıp kaldı.
* * *
Terör örgütünün en büyük korkusu, HDP’nin palazlanması, sivil
siyasetin güç kazanmasıydı.
7 Haziran’da oyları yüzde 13’e çıktığında yaşadığı panikten
belliydi.
Dağdakiler ne yapacağını şaşırdı.
‘Emanet oy yoktur’ dediler, HDP’ye had üstüne had bildirdiler,
sandığına çöktüler...
Yanı sıra da terörü azdırdılar.
HDP, Türkiye partisi olmayı başarırsa Kandil’in varlığı
anlamsızlaşacaktı.
Onlar da ne yapıp ne edip HDP’nin varlığını anlamsızlaştırdı.
* * *
Duran Kalkan’lar, Cemil Bayık’lar, Murat Karayılan’lar şimdi
muradına erdi.
İstedikleri oldu.
Demirtaş’ların, Sırrı Süreyya’ların önce pırıltısını aldılar,
yıldızlarını söndürdüler, kendilerini nimetten saymasınlar diye
iyice benzettiler.