Açlık çeken birini, hissettiği şeyin algı operasyonundan kaynaklandığına inandırabilir misiniz? Sandığı gibi aç değil, aslında gayet tok olduğuna sizin demenizle ikna olmasını bekler misiniz? Sırf siz öyle söylediğiniz için açlığı giderilip karnı doyar mı?
Suudiler, ‘algı operasyonu’nu Arapça deşifre ederek işte bunu başarmaya çalışıyor.
Gazeteci Cemal Kaşıkçı’yla ilgili gözlerimizle gördüğümüz, kulaklarımızla duyduğumuz şeylerin birer yalandan ibaret olduğunu telkin ediyorlar.
Aslında olmayan şeylerin yaşanmış olduğuna inandırılıyormuşuz. Ortadan kaybolması şeytanca istismar ediliyor, haksız karalamalara ve suçsuz rejimi kötüleme kampanyalarına alet ediliyormuş.
Kaşıkçı’nın konsolosluk kapısından girdiğini görüyor ama aynı güvenlik kamerası görüntülerinde çıktığını günlerdir hala görmüyoruz ya...
Yanıltılıyormuşuz, Kaşıkçı o kapıdan girdiği gibi çıktığı halde, çıkmadı diye bize yalan söyleniyormuş.
O gün 15 esrarengiz Suudi’nin iki uçakla gelip akşamına apar topar dönmesinde de bir gizem yokmuş. Abartılıyormuş, rastlantı eseri o güne denk gelmiş. Anlam yüklemek, altında hinlik aramak kötü niyetli ve rejim aleyhtarı propagandaymış.
Kaşıkçı, korkunç bir cinayete kurban gitmemiş...
Asıl Reuters, Washington Post ve diğerleri maksatlı yalanlara yani algı operasyonlarına kurban gitmiş.
Kaşıkçı’nın tuzağa çekildiği, hunharca öldürüldüğü, vahşice katledildiği filan planlı bir dezenformasyonmuş...
Asıl tuzağa Batı medyası düşmüş. Türk emniyet ve istihbarat yetkililerine dayandırılan tüm haberler, uydurmaymış.
Kaşıkçı’nın işlemleri için kasten İstanbul’a yönlendirildiği, Türkiye’nin seçilmesinin Ankara’ya da bir mesaj vermeyi amaçladığı asılsız bir komplo teorisiymiş.
Aksine, Ankara’nın bilinçli olarak aşağılandığı, tasarlanarak gözdağı verildiği havası yayılıp Türkiye’yle Suudi Arabistan karşı karşıya getirilmek isteniyormuş.
İki tarafa da düşmanlık besleyen ‘şer mihrakları’nın hileleriymiş bunlar.
‘Dış güçler’in bu hain saldırısına hizmet etmemek için, gözlerimize ve kulaklarımıza itibar etmememiz gerekiyormuş.
***
Gördüklerimizin yanıltıcı, duyduklarımızın aldatıcı olduğunu sabah akşam işte bu yaygaralarla pompalıyor Suud medyası.
Kral’ın sadık sesi Arabiya TV, Kaşıkçı’nın Arabistan’da yaşayan oğlu Salah’ı konuşturuyor, söylenmesi gerekenleri ona söyletiyor.
Kaşıkçı’yı bir daha çıkmadığı konsolosluk kapısında bekleyen ve ortadan kaybedildiğini ihbar eden nişanlısı Hatice Cengiz için, “O kadını tanımıyorum, nereden çıktı, kimdir bilmiyoruz” dedirtiyor.
Kaşıkçı’yı sağ olarak en son gören kişi nişanlısı. Ortadan kaldırıldığının, içeriden bir daha çıkmadığının canlı şahidi o. Ama tanıklığı, bizzat Kaşıkçı ailesinin ağzından sulandırılıyor, itibarsızlaştırılıyor.
Sorsanız, ne idüğü belirsiz bir ajan provokatör, ortalığı karıştırıyor, ailesiyle yakın irtibat içinde Kaşıkçı’nın akıbetini aydınlatmaya çalışan Suudi yetkilileri itibarsızlaştırmakla görevli. Soruşturmayı saptırmaya, gerçekleri çarpıtmaya ve rejimi kendi vatandaşını boğazlayan gaddar bir katil gibi göstermeye uğraşan karanlık güçlerin emrinde bir proje o...
***
Bir hafta öncesine kadar, yaşayan en popüler Suudi gazeteciydi Cemal Kaşıkçı. Serbest bir tartışma ortamında özgürce konuşmak istediği için kaçmak zorunda kalmıştı.
Ülkesinde tutuklanan gazeteci arkadaşlarının tek suçlarının bağımsız kafaları olduğunu, muhalif bile olmadıklarını söylüyordu.
Eleştirileri olmakla birlikte kendisini de muhalif diye görmüyor ve tanımlamıyordu. Ama canını kurtaramadı...
Suud’u güya liberalleştirecek açılımların Suudiyye TV ekranında artık bir reklam yüzü var. Başı yarı açık bir kadın spikere, haber sundurmaya başladılar. Fakat hak ve özgürlük istediği için tutuklanan kadınları serbest bırakmıyor bu reformlar. Tıpkı Kaşıkçı’ya can güvenliği sağlayamadığı gibi...
Görünürde özgürlükçü ama arka planda yasakçı, vitrinde değişimci ama perde gerisinde baskıcı bir rejim, şimdi bize görünüşe aldanmamamızı söylüyor.
Algı operasyondan şikayetin kendisi bir algı operasyonu denemesiyse, algı operatörünü kime şikayet edebilirsiniz ki?