TV dizilerimiz neyse siyasetimiz de o
İkisine de gerçekçilik değil fantezi ve romantizm hakim. İkisi de hep aynı basmakalıplar etrafında dönüyor.
1938’de Yaşar Nabi bir ‘Genç Neslin En Güzel Hikayeleri’ antolojisi çıkarmış. Peyami Safa da onu kritik ediyor (Cumhuriyet, 24 Haziran 1938).
Mealen diyor ki...
Gerçek hayatta her köylü mazlum, her jandarma zalim değildir. Ama Sabahattin Ali hikayelerinde hep bu rollere yazılırlar. Burjuva kini aşılama, devrimci romantizmi ateşleme icabı. Köylü, mutlak mazlumdur. Jandarma mutlaka zalim.
Diyor ki...
Necip Fazıl yazılarına dikkat edin; daima cin, peri, hortlak, ölü, cinnet, intihar gibi fantastik sözcüklerin tekrar ettiğini görürsünüz.
Diyor ki...
En iyi hikayecilerimizin bile hikayelerinde kahramanlar çok çabuk seviyor, kızıyor, soğuyor, vuruyor, ölüyor ve diriliyorlar.
Gerçekçi ve tutarlı bir olay örgüsü yok. Hadiseler, hayatın olağan akışına uygun bir sıra ve seyir izlemiyor. Kahramanlar sıradan acılar çekmiyor, sıradan zaaflar taşımıyor, sıradan kazıklar yemiyor, sıradan sevdalara tutulmuyor. Ve dönüşleri de, dönüşümleri de sıradan olmuyor. Geçişler çok hızlı gelişiyor, ani parlamalarla sıçramalar şeklinde. Anlatımda daima bir olağanüstülük var...