BUNDAN tam 2 ay önce, 28 Temmuz'da, "Türkiye'nin dışarıdan görünümü" başlığıyla Moody's kehanetini yazmıştım.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in Ankara’da Moody’s yetkilileriyle görüşeceği sıralardaydı.
Bir grup ekonomistle öğle yemeğinde beraberdim.
Uluslararası yatırım fonu yöneticisi de vardı aralarında, bankacı da piyasa analisti de...
Mehmet Şimşek’e katılıyorlardı; bugünden yarına Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesini beklemiyorlardı.
Fakat farklı bir siyaset izlenmezse 3 ay içinde bir düşüş yaşanacağına bahse dahi girmeye hazırdı biri.
İşte olacakları bilen kişi oydu.
***
Moody’s’in not kırmasının ekonomik göstergeler açısından bir temeli var mı?
Birçokları gibi ben de olmadığını düşünüyorum.
Moody’s darbesi diyebilir miyiz buna, ekonomik bir saldırı diyebilir miyiz?
Tartışmaya açık, değildir diyemem.
Ama konuştuğum isimlerin FETÖ’yle bir alakası yoktu, onu söyleyebilirim.
O yüzden en sağlıklı tepkiyi Mehmet Şimşek’in verdiği kanaatindeyim.
Hükümet, altında kötü niyet arasa bile ekonomik reformlarla notu yükseltmenin yollarını bulmalı.
Şimşek, soğukkanlılığını koruyarak doğrusunu yaptı. Moody’s’in tedirgin ettiği piyasalara güven verdi.
Darbeyse darbe, saldırıysa saldırı; önemli olan nasıl boşa çıkarılacağıdır.
Ekonomide yapısal reformlarla tedbir aldınız mı, gerisi fasa fiso.
Piyasalardaki çalkantısı, sarsıntısı vız gelir tırıs gider, kalıcı hasar bırakmaz.
***
Peki Moody’s hamlesini bir ay öncesinden bilen ekonomist, başka ne mi demişti?
Şimşek’in daha o sabah verdiği yapısal reform sözünden çok, terörle mücadelenin akıbetine odaklandığını hatırlatabilirim.
Çözüm sürecinin canlanıp canlanmayacağı üzerinde duruyordu, yazmıştım o gün.