Geri adım kutlanır mı demeyin; zarardan dönmekse, gerçekçiliğin ve akılcılığın sınırlarına geri çekilmekse kutlanır.
Muhalefet kesimi, dış politikada iflasın ilanı olarak görüyor Rusya ve İsrail adımlarını, ağır bir hezimet gibi gösteriyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun dünkü grup konuşması, baştan sona ‘çark edildiği’ üzerine kuruluydu.
İktidar tarafı ise kutlanacak bir diplomasi zaferi olarak sunuyor.
İsrail ablukayı kaldırdı mı, yoksa göstermelik hafifletti mi; şartlarımızı yerine tam mı getirdi yoksa iki tarafa da onurlu bir çıkış olsun diye ortası mı bulundu...
Erdoğan, Putin’e mektubunda özür lafını tam kullandı mı, yoksa özür dilemeyip yarım özür yerine geçecek ‘üzgünüz, kusura bakmayın’ şeklindeki bir tabirle mi geçiştirdi, Rusların özür beklentisi nasıl karşılandı...
Dün Atatürk Havaalanı’ndaki hunhar saldırıyla bu tartışmalar geride kalmıştır. Başımız sağ olsun. Bilelim ki bizi kalleşçe vuranlar, normalleşmemizi istemeyenlerdir.
İsrail ister üç şartımızın üçünü de ister iki buçuğunu yerine getirmiş olsun...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ister Rusça karşılığı özür dilemek olan bir sözcüğü telaffuz etmiş olsun, ister yarım ağız bir özrü...
Şahsen özür alışverişini de, mektup diplomasisini de, normalleşme manevralarını da doğru buluyorum, destekliyorum.
Bir yanda ric’at kutlamaları, diğer yanda tefe koymalar... Birinden birine katılacak olsam hangisini mi seçerdim?
Dış politikada vaktiyle popülizm rüzgarları estirmenin cilvesidir, rüzgar ters döndüğünde tantanası olur.
Rahatlama umudunu kursağımızda bırakmak isteyen terör odakları, amacına ulaşmamalı. Normalleşmenin süratle tamamlanmasından yanayım, yalnız bir şartla.
Yeter ki Iraklı Şii lider Mukteda Sadr’ın komplocu kafasıyla bir daha dış politikada hamaset savunulmasın.