ÖZERKLİK anlatısına baktığınızda, PKK demokrasi mücadelesi
veriyor, Türkiye'yi özgürleştirmeyi vaat ediyor ve bölücülüğe karşı
savaşıyor.
Bu hikâyede bölücü, tekçi, otoriter, dayatmacı, baskıcı ve faşist
taraf da örgüt değil devlet oluyor haliyle.
* * *
Bir de gerçekte olana bakalım.
Hesapta ‘Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na uygun bir demokratik özerklik istiyorlar. Ama Meclis’te demokratik usullerle değil, terör gibi antidemokratik yol ve yöntemlerle.
Görünüşte davaları, hükümetin belediyelere yetki devretmesinden ibaret. Ama devletten örgüte egemenlik hakkı devrettirmenin davasını güdüyorlar.
Özyönetim ilan ediyorlar. Ama ikna yöntemiyle değil, silah zoruyla, tehdit, şantaj ve dayatmalara başvurarak.
‘Halk kendi kendini yönetecek’ diyorlar. Ama halka ne istediğini
sormuyorlar. Güya kurtarılmış mahallelere el koyarak, sokak
başlarını zapt ederek halk adına, halka tahakküm ediyorlar. Özgür
yaşamı savunduklarını söylüyorlar. Ama
halkın özgür seçimlerini tanımıyorlar. ‘Özyönetim’ ilanlarıyla
belediye seçimlerinden çıkan demokratik iradeyi despotça gasp
ediyorlar. Otoriter, baskıcı iktidara karşılar. Ama bölge üzerinde
silahlı hâkimiyet, aykırı seslerin ezildiği katı
ve acımasız bir örgüt diktası kurmaya çalışıyorlar.
Sözde yerel yönetimlerin güçlendirilmesini talep ediyorlar. Ama belediyeleri, Ankara’nın merkezi otoritesinden koparıp Kandil’in izinsiz nefes bile aldırmayan bencil otoritesine bağlama peşindeler.
Sorsanız, iktidarın aşırı merkezileşmesine, gücün tek elde toplanmasına karşılar. Ama bütün çabaları Kürtler üzerinde göz açtırmayan bir örgüt tekeli kurmak, gücü baştan ayağa örgüt içi iktidarlarında merkezileştirmek.