4 yıl önce Diyarbakır’da, İbrahim Tatlıses’le düet yapıyordu.
Dinleyicileri arasında Erdoğan’la Barzani de vardı. Bir zamanların yasaklı Şivan’ı, resmi protokole söylüyor...
Megri Megri nameleri, Cane Cane’lere karışıyor, yer yerinden oynuyordu.
El altından gizli gizli dinleyenler, gümbür gümbür çalıyordu onu.
‘Şivan döndü dönüyor’ söylentileri bile heyecan uyandırmaya yetiyordu.
Önceki gün memleket toprağı Siverek’te heykeline saldırıldı. Ama ne çalkantısı, ne sansasyonu, yankı bile bulmadı.
‘Hani dönecekti Şivan, ne oldu’ diye hatırlatan, dönüp soran dahi çıkmadı.
ŞU İKİ FOTOĞRAFA İYİ BAKIN
4 yılda nereden nereye savrulduğumuzun resmidir.
Şivan Perwer’in heykeline bile tahammül kalmadı. Nerede o ateşli ‘ülkene dön, 40 yıllık sürgününü bitir, vatan hasretini dindir’ çağrıları...
Vandallar, bağlamasıyla ellerini kırdı, yüzünü tahrip etti. Terör çığırtkanları hariç, onu bağrına basmayacak kimse yoktu. O da helalleşmeye hazırdı.
Kürtçe müzik yer altından çıkmış, küstürülüp kaçırtılan vatan evlatlarına kucak açılmış, serbestlik iklimi oluşmuş, şartlar olgunlaşmıştı.
Sürgünde yaşamaya devam etmesi için bir neden kalmamıştı.
Dönmesi, bir devrin kapandığını gösterecekti, simgesel anlamı büyüktü.
‘Kürtçenin efsane ozanı, Urfalı dengbejin oğlu Şivan neden dönmüyor’ diye sorduğum yıl dikilmişti heykeli, 2009’da.
Kürt dili ve kimliğinin ret, inkâr politikalarıyla ezilişini temsil ediyordu sürgünü.
Dönüşü, normalleşmenin sembolü olacaktı.
Öfkenin, kavganın ve isyanın ozanı, artık barışmanın ve silahlara vedanın sesiydi.
SUÇ BU ORTAMCILARDA
“Kine em-Biz kimiz” diye haykıran protest çığlıkları, Kuruçeşme Arena’da yankılanacaktı.
“Biz iyi insanlarız, ayılar ve yabaniler değiliz” diyen sözlerine eşlik edecekti kalabalıklar.
Eski ayaklanma marşlarından “Haydi kardeşler, kalkın okuyun” dizelerini süzecek, bir kardeşlik kalkışmasının milli marşını yazacaktı.