Bu hafta sürekli şu iki metafora başvururken yakaladım kendimi:
Bir: Avrupa Birliği'ne kalkıyor diye bindiğiniz tren, rota değiştirip yönünü Şanghay Beşlisi'ne çevirdiğinde indiniz diyelim. Değişen, savrulan, ihanet eden kimdir? Tren mi, siz mi?
İki: Farz edelim dönem filmi çekeceksiniz. Malkoçoğlu, elde kılıçla at sırtında Kanije Kalesi'ni kurtarmaya gidecek. Seti, Londra asfaltına mı kurarsınız? Dekorun düşmanla ilgili parçasını tarihten, sizin tarafı yansıtan yanını yeni gerçeklikten mi seçersiniz? İçinden vızır vızır arabalar, tepesinden savaş uçakları mı geçer?
Absürt komedi çekmiyorsanız, yapmazsınız bunları.
Geçmişi bugünden bakarak yargılamanın çarpıklığını anlatıyor iki metafor da.