Alın elinize kalemi kağıdı, oylama yapalım...
Ne beklersiniz Prens Selman’dan?
Hiç değilse renkten renge girmesini, alı al moru mor, güvez mi güvez bir yüzle başını öne eğip bu vartayı gözlerden uzakta, dikkatleri üstüne çekmeden, mümkün olan en düşük profille varlığını unutturarak atlatmaya çalışmasını herhalde...
Fakat hayır, ne sahnelerden inmek ne de başrolü kaptırmak gibi bir niyeti var onun.
Hesap vermeyi aklından bile geçirmemeye de tutuyor yüzü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp şahsen azmettirmekle suçlandığı bir cinayeti birlikte aydınlatma, birlikte hesap sorma kararlılığı sergileyebiliyor.
Sonuna kadar gidilse kime uzanacağı ortada olan bir caniliğin üstüne, sonuna kadar birlikte gideceklerini taahhüt edebiliyor.
Önce inkarla geçiştirmeye kalkıp sonra öldürüldüğünü itiraf etmemişler, kaza süsü vermeyi başaramayınca dün bir savcılık açıklamasıyla planlı olduğunu kabule mecbur kalmamışlar, şanslarını zorlayıp her türlü örtbası denememişler, Kaşıkçı’nın cesedini ne yaptıklarını saklamaya hala devam etmiyorlarmış, yerini söyleyerek adaleti bir an önce tecelli ettirmeye can atıyorlarmış, konsolosluk kuyusunu hemen aratarak soruşturmayı acayip kolaylaştırıyor, zorluk çıkarmamak için ellerinden geleni yapıyorlarmış, zaten şüpheler de kendisi üzerinde toplanmıyor, emri veren en üstteki baş zanlı başkasıymış gibi...
Örtbas edilmesine asla izin vermeyeceklerini, gittiği yere kadar soruşturmayı derinleştireceklerini, bu korkunç suça karışan bütün sorumluları tepeden tırnağa ortaya çıkarıp cezalandıracaklarını dahi takır takır, hiç teklemeden söyleyebiliyor.
Sözü söz, adaleti sağlayacağı konusunda kendisine inanılması ve güvenilmesini istiyor.
Ayrıca...
‘Ben burada, Erdoğan da orada oldukça Türkiye’yle Arabistan’ın arasını kimse bozamaz’ diye üste çıkıyor. Bu sürecin iktidardan tasfiyesiyle sonuçlanacağını umanlara, çıldırtıcı nanikler yapmaya bile kalkıyor.
***
Yukarıdaki performansı not edin bir kenara, en yakın rakibi Trump’ın nasıl bir iş çıkardığına da bakalım.
Hem en ufak alakası olmadığına yeminler ederek, Kaşıkçı’nın konsolosluklarında kaybolmasıyla ilgili hiçbir şey bilmediğini söyleyen Veliaht Prens’e inandığını, ikna olduğunu defalarca açıklıyor.
Neredeyse aklama avukatlığına, savunma sözcülüğüne soyunuyor. Prensin velisi, koruyucusu, kurtarıcısı gibi davranıyor.
Ara ara, prensin masumiyetine kefil olacak kadar da ileri gidiyor, ipin ucunu kaçırma pahasına...
Hem de dolaşıma soktuğu her örtbas yalanı Türkiye’nin sızdırdığı bulgularla çürütüldükçe çark ediyor.
Yeri geliyor, yüzünü kara çıkardıklarından ve bunu Suudilere çok fena ödetmekten söz ediyor. Tarihin en kötü örtbas çabası ve büyük fiyasko türü laflar ediyor. Çuvalladılar, başları büyük belada filan diyor. İmayla prensi bile suçluyor.
Eğer kraliyet ailesine uzanıyorsa mantıken ucunun Prens Selman’a dokunması gerektiğini ikrar ediyor. Siyaseten azmettirilmiş planlı bir cinayetse Riyad’ın fiili hakimi olarak akla veliaht prensten başkasının gelmemesini doğal karşılıyor.
Bazen ne yaptığını bilen, tereyağından kıl çeker gibi üstünü kapatmaya çalışan ince bir örtbas işçisi oluyor. Bazen de dilini tutamayıp ortak operasyon sırlarını ortalığa saçan, ağzında mahrem bakla ıslanmayan, etekteki taşları paldır küldür döken bir çenesi düşük gibi görünüyor.
***
Alıp birini vurmadan ötekine şimdi söyleyin; hangisi ikili oynamakta daha mahir, kim kimin eline su sökemez, hatta pişkinlikte yaya bırakır ve nal toplatır?