SARKAÇ gibi, neredeyse düzene bindi, bir ileri bir geri vezninde ikisi arasında gidip geliyorum.
Bakırköy Savcılığı, şikâyet üzerine Zaman gazetesinin matbaasını
mı polise bastıracak? Özgür Bugün gazetesinin ‘korsan’ denilen
nüshalarını mı aratacak? Aranan suç delilleri ve eşyası bulunursa
matbaa araç gereçlerine de suç aleti diye el mi koyduracak?...
İşte bu matbaa baskını olayını duyunca ‘Eyvah’ diyorum. Umudum
kesiliyor...
* * *
Sonra Bakırköy Adliyesi’nden hâkim kararı çıkıyor. El koyma talebinin reddi yönünde...
Gerekçesinde, bobine sarılı gazete kağıdıyla matbaa makinelerinin neden suç aleti sayılamayacağını bir bir sıralıyor. Anayasa maddesini gösteriyor hakim; ‘kağıt rulolarına ve onları basacak araçlara suç aleti olarak el konulamaz’a kadar adlı adınca belirtildiğini anlatıyor. ‘Kaçak gazete’ bulunursa ‘3 nüsha alınıp gelinsin’e bağlıyor hükmü.
“Oh” çekip rahatlıyor, yeniden umutlanır gibi oluyorum.
Gerçi... Altı üstü bir gazetenin, neden ve nasıl bir suç unsuruna
dönüşebildiğini de anlamıyorum. Anlasam tam nefes alacağım belki
de.
Korsan olsa ne, olmasa ne, o gazeteye boyundan büyük bir değer atfedileceğine kendi haline bırakılsa olmuyor mu? Cılız bir vızıltıyı büyütmekten, dünyanın dikkatini lüzumsuzca üstüne çekmekten, bedavadan gümbür gümbür reklamını yapmaktan başka neye yaradı? Daha da diyeceklerim var ama hadi neyse...
* * *
Manisa’da ‘Paralel Yapı’ operasyonu icra ediyor polis. Elleri kelepçeli Cemaat ‘abla’larını görünce bir umutsuzluk kaplıyor içimi. Düzelmeyecek galiba, böyle gelmiş böyle gidecek haletiruhiyesine giriyorum.
Akşamüzeri döşenmeye oturuyorum, hatta gecikiyor yazı, teslim saatini geçiriyorum. Umudum iyice azalmış zaten, iç açıcı bir haber gelmiyor, yazıyı gönderiyorum. Ve ajanslara düşüyor o beklenen haber, Başbakan Davutoğlu kelepçe uygulamasına inceleme talimatı vermiş.