Akaryakıt, halk arasındaki ifadesiyle benzin-mazot fiyatlarındaki anormal seviyeler neyle açıklanabilir bilmiyorum ama fiyatı oluşturan bileşenlerin içinde oranı yüksek birkaç vergi kalemi olduğu kesin. Sabah, haberlere şöyle kabaca bir göz atayım diye interneti açtığımda yine benzine zam yapıldığı haberini görünce çok şaşırmadım. Benzin fiyatları genellikle ya birkaç kuruş artıyor ya da birkaç kuruş azalıyor. Aslında ara ara yapılan indirimin de bir anlamı yok. Çünkü indirim ürünün fiyatından yapılıyor, vergiden değil. Devlet akaryakıttan KDV yanında bir de özel tüketim vergisi alıyor. Bunun vatandaş arasındaki algılaması şu: “Dövlet buba yaktığımız mazotu lüküs görüyor.” Vatandaş haksız mı? Bence haklı. Öncelikle traktörü, kamyoneti, iş makinası, tarım makinası olan ve geçimini işçilikle, çiftçilikle, bedensel emekle, tarladan, topraktan kazanan kesim için mazot, ana girdi maddesi. Öte yandan taksici esnafı gibi sürekli direksiyon başında olan taşımacılık sektörü için de akaryakıt, ana maliyet kalemi! Otobüsçüler için de öyle. Hatırlayın, bir ara otobüsçüler mazot fiyatları yüksek olduğu için halk arasında on numara yağ olarak bilinen adi petrol ürününü kullandılar, bu yüzden pek çok otobüs yollarda yanıverdi! Devlet vergi oranlarını ne kadar yüksek tutarsa, vatandaş gayri meşru yollara o kadar fazla itibar eder! Akaryakıttaki vergi düşürülmelidir. Eğer oranlar asgariye çekilirse tüketim de artar ve bu sayede orta vadede devletin vergi geliri de artar. Devlet kısa vadeli mali disiplinden fedakarlık yapmamak için vatandaşın canını yakıyor! Ankara bürokrasisi ve maliye siyaseti akaryakıt konusunda bence ketum davranıyor, bir çalışma yapmak da istemiyor. Ama şunun bilinmesi lazım. Tüm dünyada bu kalemin fiyatının en yüksek olduğu ülkelerden birisiyiz. Ülkemiz, lastik tekerlekli taşımacılık sektöründe hâla baş listelere oynuyor. Demiryolu ve denizyolu taşımacılığımız henüz tam anlamıyla gelişmiş değil. Ülkede zannederim 20 milyon civarında araç var. Bütün bu gerçekler göz önüne alınarak akaryakıt fiyatlarıyla oynanması ve verginin fiyat içindeki miktar ve oranının düşürülmesi gerekiyor. Bakın bu aynı zamanda bir özgürlük sorunudur. Meseleye hiç bu açıdan bakmayı denediniz mi? İnsanlar çoğu zaman tüketimlerini kısıyorlar ve sıla-ı rahimden, seyahatten, geziden, kültür turlarından kısacası mobilizasyondan vaz geçiyorlar. Memurun altında mütevazı bir aracı var, İstanbul'dan Trabzon'a gidecek, ana babasını eşini dostunu ziyarete, kar kara düşünüyor arabam ne yakar, gidiş dönüş masrafım ne olur diye! Otobüsle 4-5 kişinin yani, ailenin masrafı daha da büyüyor! Sonuçta bir imkan bulamazsa gitmiyor, gidemiyor! Dolayısıyla akaryakıtın pahalı olduğu bir ülkede seyahat imkanı da haliyle baskılanmış oluyor ve bu bir özgürlük sorununa yol açıyor. Devlet ve siyaset büyüklerimize meseleye bir de bu açıdan bakmalarını tavsiye ediyorum.
Peki İbn-i Haldun ne Diyor?
Büyük büyük toplantılarda İbn-i Haldun'dan dem vuran, büyük büyük sözler eden siyasetçilere ve devlet büyüklerine sesleniyorum. Adına üniversite dahi kurduğunuz İbn-i Haldun diyor ki, bir ülkede vergi oranları yüksekse devletin vergi tahsilatı düşer, bugünkü dille devlet yatırım yapmakta zorlanır, ülkede vergi oranları düşükse vergi tahsilatı artar devlet daha müreffeh olur! 80'lerin başında Reagan dönemi ABD'sinde ekonomik kriz İbn-i Haldun teorisiyle aşıldı. Akaryakıttaki vergiye bir de İbn-i Haldun'un gözüyle bakın. Buradan bir ders çıkarmak gerekmez mi?
Akademik Körlük
Geçenlerde doktora mülakatına girdim. Orada bizden daha genç arkadaşlarla sohbet ederken sohbet şuraya kadar geldi: Artık Türkiye'de yüksek lisans ve doktora yapmak gerçekten zor. Neden? ALES ve YDS belası yüzünden! Hem yetkili kurumlar sürekli bilmem şu kadar öğretim üyesi açığından bahsediyorlar hem de bu iki belalı sınav yüzünden belki akademik kabiliyeti olan ama bu sınavlardan da çeşitli şartlar gereği yüksek puan alamayan binlerce adayı eliyorlar! Bir arkadaşım var; Arapçası, Osmanlıca'sı, Farsça'sı var, tarih bölümünde doktoraya başladı misafir öğrenci statüsünde, şakır şakır Osmanlıca metin okuyor, bir üniversitede tarih derslerine giriyor, İngilizceden yeterli puanı alamadığı için doktoraya devam edemedi. Bu kişi zaten tarih biliminin gerektirdiği klasik dillere hakim, zaten üniversitede yarı zamanlı ders veriyor, neden bir de İngilizce engeliyle bu kişiyi yarış dışı bırakıyoruz? Üniversitelerde, lisansüstü çalışmalarda, sözel bölümlerin çoğu eşit ağırlıklı ALES puanıyla öğrenci alıyor. Ne alakası var? Kişi siyaset bilimi çalışacak EA puan isteniyor. Ya bu sistemin kökten değişmesi ya da bu sınavların ölçüm boyutlarının ve amaçlarının değiştirilmesi gerekiyor. Akademik kabiliyeti olmayan, mesela iki cümleyi bir araya getirip bir sayfa makale yazamayan ALES'ten yüksek aldığı için akademik çalışma yapıyor, diğeri geçemediği için yarış dışı kalıyor. İşte akademik körlük böyle bir şey! Akademik kabiliyet ALES ile ölçülmez. Bunun değişmesi lazım!