1989’da Sovyet Rusya çöktü, soğuk savaş sona erdi, büyük bir komünist güç tarihin karanlık sayfalarına gömüldü.
İnsanoğlunun kurduğu hiçbir beşeri sistem ebedi değildir elbet. Hele de zulüm, şiddet ve kibir üzerine kurulduysa. Şimdi ise, yeryüzünün jandarması, terörist devlet, baş emperyalist güç, İsrail’in hamisi, mazlum ülkelere ve milletlere aba altından sopa göstererek tehditle, şantajla, baskıyla iş yaptıran, arkasına aldığı devasa ekonomik ve askeri güçle yeryüzünün efendiliğine soyunan ABD’nin batışına şahit olacağımız günleri bekliyoruz. Yakındır elbet, o da uzak değil ama bizler görür müyüz bilinmez.
1990’larda Roger Garaudy’nin Nehir Yayınları’ndan bir kitabı yayınlanmıştı: “Çöküşün Öncüsü ABD” ismiyle… Rahmetli Garaudy ABD’nin sonunu getirecek dinamiklerin ve süreçlerin bir tahlilini yapıyordu bu eserinde. Zannederim kitabı şimdilerde bir başka adla Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları basıyor. Temin edip okumanızı tavsiye ederim, önemli bir kitaptır. Yazarı da son derece önemli bir entelektüeldir. Sonradan Müslüman olmuş, içinde yaşadığı toplum ve sistem tarafından “Siyonizm Düşmanlığı” yaptığı gerekçesiyle dışlanmış, yıllarca yazılarına, kitaplarına sansür ve engellemeler konulmuştur.
Garaudy’nin ABD’nin sonunu getirecek süreçlerle ilgili analizlerini teyid eder mahiyette bir ABD’li politikacının ağzından şu cümleler dökülüverdi geçen hafta: "ABD'nin umursanmadan büyüyen borçlarıyla askeri harcamaları, eninde sonunda sistemin çökmesine ve Sovyetler Birliği'nin son günlerindeki gibi yanıp kül olmasına yol açacak. Ben ekonomik açıdan bakıyorum. Bence Sovyet sisteminin çöküşüne ABD'deki askeri yapılanma yol açmadı. Sovyetler, bizim gibi serbest piyasa insanlarının tamamen yaşayamaz bulduğu bir sistemle çalışıyorlardı. Sovyet sisteminde olduğu gibi ani ve dehşet verici sona doğru gidiyoruz. Benzer bir süreç olmayacak zira orada bazı ülkeler Sovyet sisteminden ayrılmıştı. Bizim eyaletlerimiz ayrılmayacak, ancak dünya genelinde imparatorluğumuzu daha fazla finanse edemeyeceğimize samimi olarak inanıyorum. Bize ait olduğunu iddia etmesek de, imparatorluğumuz büyük miktarda para ve nüfuz gerektiriyor ve biz imparatorluğu bir arada tutmak için silahla tehdit edip yaptırımları kullanıyoruz. Artık sona yaklaştığımızı düşünüyorum."
Bu itirafların sahibi ABD'nin tanınmış Cumhuriyetçilerinden, eski başkan adayı ve eski Teksas Senatörü, Ron Paul. Bu adam sıradan bir adam değil. Amerikan siyasetinin elit tabakasından bir isim. Oldukça da tecrübeli politik açıdan. Senatör burada her şeyi itiraf ediyor. Tehdit ve şantajla iş gördüklerini, büyük bir askeri güçle bu kabadayılığı desteklediklerini, ancak bunun sürdürülebilir olmadığını açıkça ifade ediyor. Amerikan nüfuzunun bu kibriyle, bu nobranlığıyla, bu zalimliğiyle ilelebet ayakta durması ve dünya yüzeyinde yayılması gerçekten de artık zordur. ABD Irak’ın işgalinden sonra toparlayamadığı bir ekonomik buhranın içine girdi. Dünya kamuoyuna bunu pek hissettirmemeye çalışıyor. Ancak dünyanın her bir köşesinde askeri güç bulunduran bu devasa zulüm makinasının ayakta durması artık mümkün değil. Amerikan halkı da bu durumdan son derece rahatsız.
Amerikan vatandaşları artık üretilen refahın küresel-dış operasyonlar yerine ülke içi gelişim için kullanılmasını istiyorlar. Sıradan bir Amerikan vatandaşının haritada yerini gösteremeyeceği ülkelerde ABD yönetimi güç ve şiddet kullanıyor. Karşılığını alamadığı durumlarda ise son derece hırçınlaşarak başka bataklıklara saplanıyor. Bu da gücünü ve enerjisini tüketmesine sebebiyet veriyor. Amerikan yönetimi Amerikan gücünün ne şekilde eridiğinin farkında olmasa da ABD dışındaki dünya çöküşün öncüsünün nereye savrulduğunu iyi görüyor. Özellikle Kudüs meselesinden sonra ABD dünyada son derece yalnızlaşmış, tecrid edilmiş ve meşruiyeti tabii olarak sorgulanır hale gelmiştir. Kapitalist sistemin çözülme noktasındaki ilk domino taşı ABD’dir. Bu taş devrildiği andan itibaren bir sabah yep yeni bir dünyaya uyanmamız an meselesidir.