Akif Çarkcı Milat Gazetesi

Devlet Meşru Gücünü Doğru Yönde Kullanmalı

Sabah araçta radyo dinliyorum, spiker ateşli ateşli konuşuyor, haksız da değil. Dedi ki: “İstanbul'da trafik polisi çalışmıyor, sadece büyük protokol geldiği zaman yol kapatıyor, yol açıyor, sair...

12 Temmuz 2017 | 136 okunma

Sabah araçta radyo dinliyorum, spiker ateşli ateşli konuşuyor, haksız da değil. Dedi ki: “İstanbul'da trafik polisi çalışmıyor, sadece büyük protokol geldiği zaman yol kapatıyor, yol açıyor, sair zamanlarda ise vatandaşa ceza kesmek için sokak köşelerinde pusuya yatıyor.” Ve ekledi; “İstanbul'un trafik müdürü yok.” Şimdi bu sözleri duyunca biraz düşündüm hakikaten de trafikten sorumlu devlet görevlileri bir yerde trafik tıkandığı ya da trafik açısından sorun olduğu zaman gerçekten ortada yoklar. Trafik kazalarına bile gelmiyorlar artık. Tutanak tutuyorsunuz, sigorta şirketi hallediyor. Hadi bunu anlarım, bir parça işi kolaylaştırmak için çare üretiyor. Ama trafik sıkıştığında, anormal durumlar ortaya çıktığında trafik polisleri neden ortada yoklar? Geçmişte hatırlarım İstanbul Anadolu yakasında alternatifli geçişi pek olmayan bir mahalle köprüsü üzerinde trafik felç olmuştu, trafik ekiplerini defalarca aramamıza rağmen bir motosikletli ekip dahi yollanmamıştı. Halbuki bir motorlu trafik polisi dahi gelse olay çözülüyordu. Trafik polisi gelmeyince vatandaş olarak araçlardan aşağıya inip kimine kal, kimine geç diyerek olayı çözmüş, trafiği kendimiz rahatlatmıştık. Ama aynı mıntıkanın 2 km aşağısında insanların bazen mecburiyetten bazen de zevkten ihlal ettikleri bir mahalle arası ters yön sokağının başına ceza kesmek için trafik polisinin pusuya yattığını iyi hatırlarım. Türkiye'de trafik polisi maalesef devlete gelir yazmak için adeta maliye gibi çalışıyor. Bırakın maliye kendi işini yapsın siz polislik yapın arkadaş! Hatta maliye görevlileri sokak başlarına yol kenarlarına dizilsinler ellerinde makbuz ceza yazsınlar. Buna itirazımız yok. Ama trafik polisi uyarma, denetleme, kontrol, men gibi işlemlere yönelsin. Otobanlar, çevre yolları ve şehirler arası yollar da sahipsiz bu anlamda. Mesela adamın birisi aşırı tehlikeli araç kullanıyor, şikayet ediyorsunuz ortada netice yok. Denetim yok, çevirme yok, o yok, bu yok… Niye adam altında 2500 cc BMW ile saatte 200-240 km süratle basıp gidiyor siz zaten plakasını alana kadar adam yoldan çıkmış oluyor! Herkesin yaptığı kötülük yanına kalıyor. Özellikle çevre yollarında ve otoyollarda tehlikeli ve dikkatsiz araç kullananlara dönük bir önleyici tedbir yok. Son söz olarak şunu söyleyelim: Devlet meşru yaptırım gücünü sadece ceza yazmaya dönük kullanırsa zengin ve güçlülerin her haltı yemekte serbest oldukları bir düzen doğar, ama devlet meşru denetim gücünü kontrol, men, yönlendirme, kısıtlama üzerine kullanırsa yani cezada da adaleti sağlarsa taşlar yerine oturur, vatandaş kendisini ona göre kontrol eder. Aşırı hızla milleti taciz eden, yolda makas atarak onun bunun hayatını tehlikeye atan zibidinin aracını bağlayın 15 gün, bakalım bir daha aynı şeyi yapabiliyor mu? Maalesef Türkiye'de devlet kamu gücünü hala devlet bütçesine “parasal gelir” sağlama anlayışıyla kullanıyor, bu yanlıştır. İlgililerin dikkatine sunuyorum!

Kalkmazsa Şerefsizdir!

Sakarya'da yaşanan elim olayı hatırladıkça kahroluyorum, bu utancı millet olarak üzerimizde nasıl taşırız bilemiyorum. Onlar bize emanetti ve bizim misafirimizdi. Belki yurtlarına dönmeyecek, yerleşecek ve dikiş tutturabilirlerse buralı olacaklardı. Mazlumdular, muhacirdiler. Maalesef içimizden çıkan iki insanlık dışı yaratık tarafından katledildiler. Tecavüze uğradılar. Hem cinsel olarak, hem de fiziki şiddet bakımından. Neticede, anne ve bebek hayatını kaybetti. Şehit oldu anne.. Bebek ise zaten sabi, cennetlik inşallah… Hayvan desem hayvana hakaret olması yönünden hayvanlara haksızlık etmiş olurum. Bu iki pisliğe hak ettiği cezanın verilmesini bekliyoruz. Eğer yargılama esnasında bu iki domuz suratlıya hafifletici sebep filan uydurmaya kalkarsa yargılamayı yapan hakim, kendisinin de vatana ihanetten yargılanmasını istiyoruz! Böyle iğrenç bir suçu Bosna'da Sırplar Boşnaklara reva görmüşlerdi. O zaman kanımız donmuştu. Azgın sırplar Boşnak kadınlarını ve çocuklarını acımadan öldürmüşler, bebeklerine bile akıl almaz işkenceler yapmışlardı. Bu iki domuzun cezası idamdır. İdam en kısa süre içerisinde geri gelmelidir. Ancak bu tip katmerli suçlarda idam suçluyu dünyadan kolay gönderecek yöntemlerle olmamalı. Mesela tecavüz suçunda kişinin cinsel organı kör bıçakla kesilerek kişi kan kaybından ölüme mahkum bırakılmalı! Eğer ölmemişse suçun işlendiği mahalle götürülerek orada kör testere ile başı kesilerek infaz edilmeli. Bunları sahiden yazıyorum, öfkeyle filan değil. Aklım da gayet başımda! Hatta kanun çıkarsınlar infaz işlemini ben yaparım seve seve… Tavuk kesmeye kıyamayan ben, bunu yaparım…! Eğer cezada caydırıcılık yoksa bir ülkede, insanlar ellerini kollarını sallaya sallaya her haltı yerler ve kanundan, devletten, her şeyden önemlisi Allah'tan korkmadıkları için suçta ısrar artar! Neymiş efendim, AB uyum yasaları imiş, neymiş efendim, insan haklarıymış! Bu domuzların işledikleri suçlarla insan haklarını yan yana getirenler ancak ve ancak bunların işledikleri günaha ortak olabilirler!  Nedense insan hakları hep caniler, teröristler, vahşiler, zalimler söz konusu olunca gündeme geliyor. Türkiye maalesef bu AB uyum yasaları çerçevesinde çok kan kaybetmiştir, çok ödün vermiştir, çok yıpranmıştır. Yapanın yaptığının yanın kar kaldığı bir ülkede adaletten bahsetmek saflık olur! TBMM'nin acil gündemle toplanıp bu saçma sapan gidişata artık dur demesi gerekiyor! Bir an evvel idam cezası geri gelmeli, idamın da işlenen suça göre infaz şekli kanunla tespit edilmeli! Neymiş, modern dünya ayağa kalkarmış, kalkmazsa şerefsizdir!

Suriye Neresidir, Suriyeliler Kimdir?

Geçenlerde liseden tarih öğretmenim olan İbrahim Es hoca twitter hesabında güzel bir şey yazmış. Demiş ki “Unutmayın Suriye daha yüz küsur yıl evvel Osmanlı'nın bir eyaletiydi, yani bizim bir parçamızdı, yazacaklarınızı bu gerçeği unutmadan yazın!” Sinan Oğan, Kemal Kılıçdaroğlu gibilerine bu gerçeği birinin hatırlatması lazım. Suriyeliler dinde kardeşimiz, tarihte vatandaşımız, an itibariyle de hem kardeşimiz hem misafirimizdir. Bu ülkenin kanunlarına, nizamına saygılı birer vatandaşımız olarak burada kalmak isterlerse bizim açımızdan hiçbir sorun yoktur. Zaten yüzyıl evvel birlikte değil miydik? Yok gitmek isterlerse de kendileri bilirler, misafirlikleri boyunca onları kendimizden ayrı tutmamak boynumuzun borcudur! Tabii ki aralarında istenmeyen olaylara karışanlar, kötü niyetliler çıkacaktır, bizden çıkmadı mı Sakarya'daki olaydaki gibi… Şu an Türkiye'de Muhaberat ve yabancı güçler Suriyeliler üzerinden tehlikeli bir oyun oynuyorlar, lütfen bu oyuna gelmeyelim!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Karşılıksız aşk ve siyasetin sitcom’u 01 Ağustos 2020 | 218 Okunma Bu zamana kadar neredeydiniz? 30 Ağustos 2018 | 153 Okunma Memlekete Dolar, Euro, Yuan, Ruble, Dinar Akıtacaksak 22 Ağustos 2018 | 7.097 Okunma Sarışın Şeytan (D.T) ve Ortakları: 'M.L, M.S, G.S' 15 Ağustos 2018 | 5.213 Okunma Aptal ABD ve Aptal Uşakları! 08 Ağustos 2018 | 242 Okunma