Doların ya da daha yaygın ifadeyle dövizin yıl sonunda düşük gerçekleşmesi döviz borçlusu tüm kuruluşların lehinedir. Bu sayede yıl sonu bilançoları olduğundan daha iyi görünür. Döviz borçlarının karşılığı bilançoda daha düşük yer alacak, daha fazla kar yazılabilecektir.
Bu gerçek, finansal kesim için de, yani ağırlıkla bankalar için de böyledir, reel kesim için de... Hem zaten Türkiye’de özellikle reel kesim kuruluşları arasında açık pozisyon taşımayan neredeyse yoktur. Başka türlü ifade edersek, dövizde pozisyon fazlası olan şirket sayısı parmakla sayılacak kadar azdır.
Dolayısıyla finansal kesim ve reel kesim dövizin yıl sonunu
mümkün olduğunca düşük kapatmasını arzu eder. Eder de, bunu
sağlamak pek de kolay değildir. Ama bu konuda elden gelen de
yapılmak istenir.
Dövizin yıl sonunda olması gereken değerinden mi kapandığını, yoksa
baskı altında kaldığı için mi o düzeyden bir kapanış
gerçekleştiğini görmenin en iyi yollarından biri, ilgili yılı
izleyen yılın ilk aylarında kurun nasıl bir yön çizdiğini
gözlemektir.
Biz de öyle yapmaya çalıştık. Son dokuz yılın aralık kapanışına ve izleyen yılların ocak, şubat ve mart ayları kapanışlarına baktık.
Ocakta artış olmaması istisna
2008’in aralık ayından başlayıp 2009’un ilk üç ayıyla sürdürdüğümüz bu çalışma bize bu dokuz yıllık dönemde ocak aylarında kurun genel olarak yukarı gittiğini gösterdi.