Türkiye'de beyaz eşya, kahverengi eşya ya da otomobilin fiyatındaki artış pek tartışılmaz. Hükümet vergi kolaylığı sağlarsa fiyatlar düşer, yoksa genel eğilim hep yukarı doğrudur.
Benzinin, ulaşım hizmetlerinin, otelde konaklama ücretinin tartışıldığı da pek görülmemiştir.
Ev sahipleri kiraları yüksek tutuyor diye topa tutulmaz. Yeni yapılan konutları milyonlarca liraya satmaya çalışan müteahhitler eleştiriden muaf gibidir.
Bu alanların hepsinde serbest piyasa ekonomisi kuralları geçerlidir.
Serbest piyasa ekonomisinin uygulanması istenmeyen tek sektör finanstır. Otomobil fiyatının düşmesini, yeni konutların daha ucuza satılmasını pek önemsemeyiz ama faizin yüksekliğinden rahatsız oluruz. Faiz düşmelidir; hem mevduat faizi, hem kredi faizi. Kaldı ki mevduat faizi düşmeden kredi faizinin düşmesi de zaten mümkün değildir.
Ama mevduat faizi öyle "Ben yaptım oldu" diye düşürülemiyor. Bu konu biraz havuz problemine benziyor. Havuzdan kredi olarak para çıkarken, mevduat borusu tıkanırsa krediye para kalır mı?
Mevduat borusunu faizi düşürmek suretiyle kendi ellerimizle tıkarsak, kredi için kaynağı nereden bulacağız?
İstiyoruz ki faiz düşük seyretsin, işler açılsın. Ha deyince olmuyor işte!
Birkaç ay öncesini hatırlayalım. Mevduat faizleri yükseliyordu ve çok büyük olasılıkla bu yükseliş kamu bankaları kaynaklıydı. Hem zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da faizlerin yüksekliğine değinirken "Kamu bankaları da bunun içinde" dememiş miydi...