'Çağları aşan bir kararın bir tek takvime, bir tek saate, çoğu kez de yalnızca bir tek dakikaya sıkıştırıldığı trajik ve yazgıyı belirleyici anlara, bireylerin yaşamında ve tarihin akışı içinde çok ender rastlanır. Ben böyle anları İnsanlık Tarihinde Yıldızın Parladığı Anlar diye adlandırdım…'
Sıra dışı bir yazar olan Zweig bireylerin yaşamı içerisinde ender rastlanan, yazgıyı belirleyen ve tarihin akışını değiştiren anları böyle tanımlar: Yıldızın parladığı anlar.
15 Temmuz gecesi de Zweig'in sözünü ettiği işte o anları karşımıza çıkardı. O gece sadece bir ihanet girişimine değil yazgıyı belirleyen trajik anlara da şahit olduk. Ömer Halis Demir ile birlikte yüzlerce şehidimiz ve binlerce gazimiz, gecenin karanlığında belirerek tarih dediğimiz büyük hikâyeye hayatlarını ortaya koyarak dokundular. Gecenin karanlığında onların varlığı hiç şüphesiz yıldızın parladığı anlardı.
15 Temmuz'un yıldönümündeyiz.
Başta devlet ricali olmak üzere herkes bir yıl önce yaşanan bu hadiseyi layıkıyla anmak istiyor. Pek çok programın bu amaçla organize edildiği bilgisini alıyoruz. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlıklar, Belediyeler, STK'lar… Herkes seferber… Bu heyecan ve duygu yüklü seferberlik halinin anlaşılmayacak bir tarafı yok. Bir yıl önce yaşadıklarımız malum. Memleketin sıradan insanları tarafından uçuruma doğru sürüklenmek istenen bir ülkenin nasıl sıra dışı bir biçimde uçurumun kenarından kurtarıldığını hep birlikte gördük.
Bu ülkenin omurgası olan insanlardı onlar. Anadolu insanı denildiğinde hepsini anlatabiliyor, hepsinden bahsetmiş oluyordunuz. Kurumların ele geçirildiği, görkemli yapıların bombalarla yıkıldığı bir anda çıkıverdiler. Üzerlerine yüreklerinden başka muska almadan koştular meydana. İrfan neymiş o gün gördük, anladık, bildik…