Nuri Bilge Ceylan’ın “Bir zamanlar Anadolu’da” filminde hikâye; dekoru kurak, kıraç, uçsuz bucaksız bozkır manzarası olan Anadolu’nun bir yerinde geçer. Bir savcı, bir doktor ve bir komiser tarafından film boyunca aranan cesedin kasabanın devlet hastanesinde otopsiye alınmasıyla sona erer hikâye. Bakımsız binaları, sıralı dükkânları ve devlet hastanesiyle Anadolu’da yüzlerce benzerinden farksız bir ilçe merkezi olan kasaba ise bir yer olmaktan çok asıl merkezin çok uzağında hiçbir yer gibidir.
Filmde Komiser Naci karakterini canlandıran Yılmaz Erdoğan’ın filmin çekimleri devam ederken sette verdiği kısa bir röportajda sarf ettiği sözler ise tam da filmin mekânla ilgili izleyiciye hatırlattığı Anadolu’da bir yerin bu konumsuzluğu / yersizliği ile ilgilidir.
“Anadolu’nun hiçbir yerinde, bir avuç hiç kimsenin hikâyesi, okuduğum zamanda beni çok çekmişti gerçekten de… Bir de bu bozkırı, Anadolu’nun bu hiçbir yerini iyi bilenlerden biriyim. Çok bulundum Anadolu’nun bir sürü hiçbir yerinde.”
*
Türkiye’de STK adı verilen oluşumların ülkenin gündemine taşıyacak neredeyse tek kelime sözlerinin kalmayışı, inandırıcılık ve güvenilirlik testlerinde her seferinde çarpışma testlerinden yamularak çıkan araçlara dönen halleri, Yılmaz Erdoğan’ın bahsettiği Anadolu bozkırının bu hiçbir yerdeliğini hatırlatıyor bana.
Tıpkı Anadolu’nun kurak bozkırının Anadolu’nun hiçbir yeri olması gibi kendi hükmü şahsiyetlerini kendi elleri ile yitiren bu STK’lar da böyle bir hiçbir yerdelik ile hiç kimse haline geldiler.