Geçmişten tevarüs edilen kurumlar varoluşsal bir krizin içinde. Geçmişte mevcudu açıklamak için “iyi fikir” payesi ile ödüllendirilen ideolojiler de öyle. Şimdiki hal, zaman kiplerini tersyüz ederken insanlığı “Araf “ parantezine aldı. Modernlik halden hale girerken izi sürülen söz konusu altüst oluşla birlikte değişim hayatın her karesinde hissediliyor. Yeni ekonomi-politik kendi makbul insanını arıyor. Geçen yüzyılın standartları gözden düşerken yeni standartlar için elden geçirilen toplumlar yeni bir iklimde buluyorlar kendilerini. Ekonomi hayatlarımızı dokuyor, işliyor. Bizim ve çocuklarımızın hayatlarını. Değişimin müjdelediği dönüşüm, sonuçları itibariyle ihtiyat telkin ediyor.
Geçen hafta 657’de yapılması düşünülen değişiklikler üzerinden işin yeni tanımının çalışma hayatı için öngörülen esnek, belirsiz ve kaotik koşulları normalleştiren yanına vurgu yapmıştım. Çalışanlardan uyum göstermeleri istenen ve onlarda belirli bir davranış örüntüsünü zorunlu kılan durum, küresel ekonominin çok da sorgulanmadan kabul edilen yeni buyruklarını dikte ediyor. Bunlar birtakım ezberler ile sarılıp sarmalanan, korunaklı hale getirilen buyruklar. İşin ilginç yanı buyrukların bizleri özgürleştireceği iddiaları ile birlikte sunumu.
Richard Sennett“Yeni Kapitalizm Kültürü” isimli kitabında dile getirdiği tezi birkaç cümle ile şöyle özetler :“Yeni kapitalizmin havarileri üç konuyu -iş, yetenek, tüketim- kendi ele alış biçimlerinin modern topluma daha fazla özgürlük kattığını iddia ediyor. Bu insanlarla aramdaki çekişme onların ‘yeni’ yorumunun doğru olup olmadığı konusunda değil; kurumlar, beceriler ve tüketim kalıpları gerçekten değişti. Benim iddiam, bu değişmelerin insanları özgürlüğe kavuşturmadığı.”